Göçmen İşçiler Kültür Derneği ve Rengin Kadın Korosunun ortak düzenlediği, Avrupa’da ve Birleşik Krallıkta yaşayan göçmen kadınlar arasındaki öykü yarışması sonuçlandı.

Elli öykü dosyasının katıldığı yarışma sonrası; dereceye girenlerle ve okunmaya değer öyküler olarak toplamda otuz altı öyküden oluşan kitabın derlemesini Gülseren Daş yaptı.

Derya Tuncel, Dursaliye Şahan, Fergül Yücel, Aydın Mehmet Ali, Gülderen Arık, Gülseren Daş ve Sultan Karataş’tan oluşan jüri üyeleri bütün dosyaları titizlikle okuduklarını belirterek, “Öykülerin hemen hepsi yazarların yaşanmışlıklarını veya tanıklıklarını anlatan metinlerdi. Bu nedenle de edebi değerinden çok göçmen hayatlarını anlatan eserler olarak baktık,” dediler.

Pressdionysus Yayınlarından çıkan Rengin Göçmen Kadın Öyküleri Alexandra Palace’da düzenlenen Depremzedelerle Dayanışma Gecesinde okuyucularla buluştu.

Dodan ve Ahmet Aslan’ın Rengin Kadın Korosu’yla birlikte sahne aldığı gecede ‘Yarışma’dan çok göçmen kadınların sesine kulak vermek için düzenlenen öykü etkinliğinin anlamı ve kitabın tanıtımı yapılarak, dereceye girenlere plaketleri verildi.

Öykü yarışmasında, Nahide Yaran ve Zerrin Bucaklı birincilik ödülünü paylaşırken, Aylin Shaffer ikincilik, Tuğba Sena Aydın üçüncülük ödülünü aldı. Dilek Dağdelen, Müge Erdoğmuş Turnbull, Hülya Karcı, Yasemin Güçoğlu mansiyon, Işılay Karagöz ve Zeynep Kılıç Jüri Özel Ödülünü paylaştı.

Ayrıca, İlknur Yıldız, Sevim Tarhan, Fatma Mutlu, Tuğçe Yılmaz, Deniz Postacı, Nurdan Morgan, Neri Orman, Efkar Kılıç, Başak Canda, Seval Duygu Özler, Nisa Yavuz, Tuğçe Arıduru, Çağrı Oral, Fatma Can, Eylem Asrav Akınhay, Kıymet Karabulut, Sevda Aldinova, Bermal Melik, Şilan Deniz Teyhani Killa, Ezgi Turan, Seray Genç, Hatice Demir Kaya, Leyla Bulut, Serpil Arslan, Özlem İbiş Yılmaz ve Sibel Şahin Okunmaya Değer Öyküler olarak kitapta yer aldılar.

Bir öykü derlemesi olarak elinize aldığınız bu kitap neyi temsil etmektedir? Bu kitabın öykü sanatı içindeki yeri nedir?

Kitaptaki öykülerin hemen hepsi tanık öyküler sıfatını alıyor bence.

Her öykünün bir dokusu var elbette.

Edebiyat değerinden söz etmiyorum. Öykü sanatında edebi değer önemlidir ancak tanık öyküler de kıymetlidir.

Yarışmanın ve kitabın hazırlanma sürecine tanık olan biri olarak aklıma Londra’da bir öykü platformu olamaz mı düşüncesi geldi.

Eli kalem tutan, şairlerin, öykücülerin, roman yazarlarının olduğu Birleşik Krallık’taki Türkçe konuşan yazan yazarlar olduğu hepimizin malumu.

Şairler sık sık buluşuyor Londra’da. Ancak öykülerin bir araya geldiği bir ortam yok.

Edebiyatseverlerin oluşturduğu benim bildiğim dört kitap kulübü var. Hepsi de kendi içinde istikrarlı. Giderek büyüyen Troy Kitap Kulübü bütün dünyaya yayılmak üzere. (Zoom sayesinde yelpaze büyüyor.)


Geleneksel öykücüler

Öyküler toplumsal yansımaları…

“bir yeri-yurdu sevmek ya da yermek bir tarafa anlatmak da önemli…”

Öykü benim gözümde bir tür fotoğraf sanatıdır. Okuduğunuzda anlatılanlar sahne sahne gözünüzün önüne geliyorsa iyi fotoğraflanmış demektir.

Sözcük dizimi kulağınızı yormuyorsa edebiyatın müziği oluşturulmuş demektir.

Dil titizliği usta yazarların işi elbette. Onlar…

Sanat ve elbette edebiyat bize güç veriyor.

Etkinlikte emeği geçen ve Derleme kitabı çıkaran emeği geçen herkesin eline yüreğine sağlık.

Ayla Kutlu bir toplantıda öykü sözcüğü yerine hikâye sözcüğünü kullanmayı tercih ettiğini söyledi.

Hikâyecilerle öykücüleri birbirinden ayırabilir miyiz? Ya da hikâyenin konusu ile öykünün konusu ve işlenişi açısından bir fark var mıdır? Genel itibariyle hikâye, özel itibariyle öykü mü denilmektedir? Ben öykü yazıyorum diyenlerle hikâye yazıyorum diyenler arasındaki kurgu, anlatım farklılıkları ayrım gerektirecek düzeyde midir?

Her ikisini de kullanmak mümkün elbette.

Tanık öykülerin bir özelliği de gereksiz cümleler, sözcükler azdır. Çünkü yazar ne kadar acemi olursa olsun yaşananları anlatır.

Zorlama cümleler çoğunlukta değildir.

Üslup çok zevkli olmayabilir.

Hatta bazen öykü dilini karakoldaki zabıt tutanağına benzetebilirsiniz.

Öykü hayatın kısa kısa anlarını film halinde anlatması ???

Yaşanmışlıklardan, düşlerden beslenen öyküler damıtıldığında edebiyatın kucağında kaleme alındığında ……………

Tanık öykülerinin çoğu konuşur gibi anlatılır.

Sanki yazarın elinde kalem filan yokta karşınızda oturmuş anlatıyor gibidir.

Metnin tamamı yaşananların yansımasıdır aslında.

Fantastik hikayeler diye fırtınalar koparanlar okuyucunun geçmiş yüzyıllardaki halk edebiyatından süzülenleri yeniden anlatılması olduğunu fark etmediğini mi düşünür?

Edebiyattaki masallar, öyküler, hikayeler, romanlar insanın tarihidir aslında

Sanat her haliyle insanı, var oluşu, doğayı anlatmakta.

Gazete haberleri yaşanmışları öyküleştirmez mi? O bildiğimiz 5N1K gazete öykücülüğünün temel taşı, prensipleridir. Okuduğumuz haberlerin yarısı bilgi kaynaklı ise yarısı gazetenin kurgusudur.

Tam da o gerçek yaşanmışlıklar gelecek edebiyat oluşumunu dokusunu oluşturmak üzere toprağa atılan tohum gibidir.

Gogol, Dostoyevski ve Çehov öykülerinde neyi seslendirdi?

İnsanı, toplumu anlatmaktan başka ne yaptılar?

Yaşadığımız çağın bütün gerçekliğini ve dilini elbette öykü yansıtır.

Öykü yaşanmışlıkların en açık penceresi…

Şiire göre daha dolaysız, romana göre daha net.

Hayatın içinde her gün sakız gibi öykü çiğnenir de nedense üzerinde en az konuşulan sanat/edebiyat türlerinden biridir. Bu da ironik bir durum elbette.

Romanın başlangıcı, sıçrama taşı olarak görünse de öykü başlı başına bir türdür.

“Yani roman, uzun soluklu maraton koşucularının işi, öykü ise bu uzun koşuya dayanamayacak olan daha yolun başındaki zayıf, kısa soluklu atletlerin işi.” Necip Tosun hiç katılmıyorum doğrusu

Oysaki öykü yazmak en az roman yazmak kadar ustalık ister.

“modern öykü, artık bir “ara tür” algısını çoktan geride bırakmış, şiir ve romanın yanında işlevsel bir tür olarak edebiyatta saygın yerini almıştır.” Necip tosun

“öykü türü atlanarak yazılan bir edebiyat tarihi eksik olacaktır.” Necip tosun

Her yazarın bir öykü anlayışı mı var? Ya okuyucunun öykü anlayışı nedir?

Her okuyucunun kitap izlekleri parmak izleri kadar öznel desek çok mu abartmış oluruz?

Romancı değil aslında o bir öykücü” dendiğinde alınacak yazarlar var edebiyat dünyasında.

Nice iyi roman yazarları var ki, akılda kalan bir öykü yazamamışlar. Nice şairler var ki, dört başı mamur bir şiir öyküyü ortaya koyamamıştır.

 Çehov roman yazmadan edebiyat dünyasında kilometre taşı olmamış mıdır?

Edebiyatın her alanında öykü, şiir, roman dallarında ter dökmüş, çağımıza kadar gelen ve gelecek nesillere kadar uzanacak olan yazarlara buradan selam olsun.

 Derler ki, doğu sözlerle batı resimlerle öne çıkmıştır.

Destanlar, masallar, halk hikayeleri, ahiretin yorumlanması söz ustalığı doğuda gelişmiş.

 “Çünkü Doğu’da kıymetli olan sadece ve sadece sözdür.”

 “Ne var ki modern çağda Doğu toplumlarının öykü sanatında söz sahibi olamamaları düşündürücüdür.”

Sabahattin Ali??? Niye yok acaba kitapta?

“Kitapta Doğu toplumlarından sadece Sadık Hidayet ve Cengiz Aytmatov var.”

“Çünkü ödül, eserin dışında cereyan eden bir durumdur ve eser tarihsel serüveninde kendi kaderini yaşar.”

“Bu paradoks içinde edebiyatın bizler için iyi bir imkân olduğunu düşünüyorum.”

“Biz modern ve sıkışmış şehirlerde yaşıyoruz.”

“Oysa ‘Nirvana’ya ulaşmak için tabiatın çok daha elverişli bir yer olduğu söylenir.”

“Kaçmayı gerçekten istiyor olsaydık sanıyorum çoktan çekip gitmiş olurduk.”

“Ama dürüst olalım bu karmaşanın bizi çeken bir yanı var. O zaman anlamaya çalışmalıyız.”

Göçmen konduğu coğrafyada kendine alandan öte ikinci yurdu oluşturandır biraz da.

Göçmen yabancısı olduğu topraklarda zaman zaman kendi içine sığınır.

Derleme Kitap Nedir?

Kitap bir yanıyla bir örgütlenme biçimidir.

Bir Yarışmanın Arkasından

Türkiye’de aslında dünya genelinde yarışmaların çoğu şaibelidir. Mesela Hollywood’da hep bir Yahudi ellerinden bahsedilir de kanıtlaması çok kolay değildir.

Nobel Edebiyat Ödülleri de öyledir. Kazananlar haklı olarak alkışın keyfini yaşarken kapı arkasında ama’larla başlayan cümleler uzun uzun tartışmalara dönüşür.

Türkiye’deki edebiyat ödüllerinin -özellikle büyük ödüllerin- üzerindeki aleni gölgeleri/elleri Taylan Kara açık açık yazdı.

Hoca abarttı belki biraz ama görünüşe bakılırsa çok da haksız değil.

Ben edebiyat yarışmalarının zararından çok yararına inananlardanım. Yazmak isteyenler için motivasyon olduğu gibi en azından edebiyatı konuşmak da olmuyor mu?

Buraya kadar edebiyat dedim ama benim için hikâyenin edebi değeri kadar tanıklığı da önemli.

Neyse bu yazının konusu Göçmen Kadınlar Derneğinin girişimiyle Avrupa’da ve Birleşik Krallık’ta yaşayan kadınlar arasında düzenlediği öykü yarışması sonucunda çıkardıkları Göçmen Kadınların Öyküleri kitabı. Press…..’den çıkan ……..

Göçmen Kadınların Öyküleri örneğin öykülerin edebi değeri kadar Nedenlerini uzun uzun yazmak istemiyorum ama Rengin Göçmen Kadın Öyküleri – (Der.)

Gülseren Daş


Kitap Tanıtım Bülteni

 Elinizdeki kitap, Rengin Kadın Korosu olarak gezinimiz Göçmen Kadın Öyküleri Yarışması’nda derece alan ve jüri üyelerimiz tarafından seçilen öykülerden oluşur.

Ne çok hikayemiz birikmiş; Geçirdiği resmi tarihin nesnesi üzerine biz, kendi tarihimizi yazıp sandıklarda, yastık altlarında, gizli çekmece dolaplarında saklamışız. ‘Bir gün evleneceksin’ deyip danteller ördürmüşler, biz ilmik ilmik arzularımızı işlemişiz o dantellere, ‘başın bir eğ, namuslu ol’ demişler, biz eşit bir birlikteliğin hayali ile gökyüzüne dönmüşüz yüzümüz… Bu kitap denileni yapmayan kadınların hikâyesi….

Başta koromuzdaki seksen kadına teşekkür etmek istiyoruz.

Rengin Kadın Korosu’nu kuran SKB ve ev sahibi yapan GİKDER’e teşekkür ediyoruz.

İngiltere, Almanya, Hollanda, Belçika ve Danimarka’dan yarışmaya katılan bütün kadınları teşekkür ediyoruz. Çocuk bakımı, iş yorgunluğu ve göçmenlik zorlukları ile boğuşan bu kadınların azmine yansımasını yansıtmaz.

Kadın mücadelesine; Kalem-kâğıdı, savur-tuvali, hava-kılı ve kamera ile yararlanan birbirinden değerli jüri üyeleriyle yaşadıkları bu öykülerimizi. Sevgili jüri üyelerimiz; Dursaliye Şahan, Fergül Yücel, Gülderen Arık, Derya Tuncel, Aydın Mehmet Ali, Sultan Karataş ve Gülseren Daş; yanımızda oluyorsunuz, hakkaniyetli olmak adına üşenmeden öyküleri görmüş olduğunuz ve tecrübeleriniz için teşekkür ediyoruz.

Ve son olarak, kitap yayına hazırlayan görüş ve önerilerle bizi aydınlatan ve bu kitap sizlerle buluşmasında büyük emekleri olan Tuncay Bilecen ile Press Dionysus’a teşekkür ediyoruz.

‘Kadınlar Özgür Olsa Dünya Yerinden Oynar’. Buna bilmek ve eşit, özgür, adil bir dünya mücadelemize güç vermenizi bekliyoruz.

Rengin Kadın Korosu | Alexandra Palace’da Depremzedelerle Dayanışma Gecesi

Kaynakça:https://www.liseedebiyat.com/yazarlar/669-dursaliye-sahan/15242-gocmen-kadin-oyku-dsahan.html

..