Hikâye Hırsızı KitabıDURSALİYE ŞAHAN HİKAYE HIRSIZI KİTABI Hikaye Hırsızı Kitabı; 2012 YILI ABDULLAH BAŞTÜRK İŞÇİ EDEBİYATI ÖDÜLÜ ALDI “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış: Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler… Öykü Kitabı Bir çocuk geline… Hikâye Hırsızı Dürsaliye Şahan’ın 3.öykü kitabı. Yazarın ‘Güvercin’ öyküsünden yola çıkarak hazırladığı projesi, intihal edilerek Most Yapım tarafından 79 bölümlük Sıla dizisi olarak ATV’de yayımlı. Akabinde İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde Most Yapım’ın maddi manevi tazminata mahkum olduğu davadan sonra çıkarılan kitap çocuk gelinlere ithaf edilmiştir. senaryogurubu@hotmail.com
&&& Ana Sayfa Yargıtay Eser Hırsızlığını Affetmedi ATV’de oynayan Sıla dizisinin; Yazarı Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı. Yazar Kazandı Gül Oğuz ve Most Yapım; Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum edildi Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, Sıla dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı. İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti. Yazar Dursaliye Şahan: Yargıtay, Sıla Dizisinde ‘intihal’i Onadı. Faruk ZABCI/LONDRA, – YAZAR Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla’ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onandığını söyledi. Onay Belgesi: Çalıntı hikâye ile efsane dizi yaratan yapımcı Yazar Dursaliye Şahan’a tazminat ödedi Sıla dizisinin Yazar Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı Haber İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi 200 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti. Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti. İntihalin hikayesi Yazar Dursaliye Şahan’ın çocuk gelinlere dikkat çekmek için hazırladığı ve Most Yapım’a sunduğu projesi, kısa sürede hayata geçerek ekranlarda fırtına gibi esmişti. Dizinin oynadığı yıllarda yurt dışında yaşayan Dursaliye Şahan, eserinin kullanıldığını iki yıl sonra fark ederek İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde dava açmıştı. Mahkeme bilirkişi raporu almak üzere; Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’i görevlendirdi. 26 sayfalık bilirkişi raporunda Sıla’nın öyküsünün ve projesinin firmanın söylediği gibi Gül Oğuz’a değil Dursaliye Şahan’a ait olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. Mahkeme bilirkişi raporuna dayanarak intihale, yani çalıntı esere karşılık Dursaliye Şahan’a bekleme faizi ile birlikte 200 bin TL maddi manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Ancak yapımcı firma ve Gül Oğuz kararı temyiz ederek 2011 yılında Yargıtay’a baş vurdu. Ankara Yargıtay Dairesi 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi duruşmaya davet ettiği tarafları ayrı ayrı dinledi. Gül Oğuz’un; “Adımın önüne hırsız kelimesinin gelmesi ağırıma gidiyor” diyerek başladığı savunmasına karşılık mahkeme heyeti Dursaliye Şahan’dan süreç ile ilgili bilgiler aldı. Şahan’ın yayımlanmış olan öyküsü, notere tasdik ettirdiği projesi ve yapımcı firmaya giden elektronik postalar kanıt olarak kabul edildi. Beş kişiden oluşan Yargıtay üyeleri intihali affetmeyerek oy birliği ile mahkeme kararını Yazar Dursaliye Şahan’ın lehine onayarak Most Yapım ve Gül Oğuz’u maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Dursaliye Şahan Yargıtay kararından sonra duygularını ve yaşadıklarını dile getiren kısa bir açıklama yaptı. “Çocuk gelinler için, üç yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem ne yazık ki iznim olmadan kullanıldı. Beş yıl süren davanın sonucunda bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Özellikle yazmaktan uzak olan insanların; bir kağıt bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzındaki yaklaşımları etik değil. Yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız yorulmak zorundasınız. Kaldı ki kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü intihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü. Benim için de elbette öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini elbette kabullenemezdim. Şu a bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekra görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, var olsun telif yasası dedim. Alınan tazminatın bedeli önemli değil. Bir lira da olsa intihalin cezalırılması önemli. Davamdaki başarılı çalışmalarından dolayı avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım.” dedi. Dosya no: 2008/233 İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi Yargıtay karar no: Yargıtay 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Kaynak: DHA / Faruk Zabcı Mar27 2014 &&& DURSALİYE ŞAHAN’IN ZABİT LONDRADA KİTABI Zabit Londra’da Dürsaliye Şahan – Semih Bulgur Bant Karikatür Layla Yayımları Etiket fiyatı: 10 TL. Yeryüzünde yaşayan 6.5 milyar insanın yaklaşık 250 milyonunu göçmenler oluşturuyor. Önemli bir kısmı kaçak, yani kayıt dışı. Yasadışı yollardan Avrupa ülkelerine sızarak yeni bir sayfa açmak isterken, sürpriz sayfalara kaymış, istatistiklere sığmayanlardan biri de Zabit. Londra’nın göçmen cenneti Hackney’in Türkiyeli kahramanı Zabit “Ah bir Avrupa’ya gitsem” diyenlere önerilecek eğlenceli bir kitap. Londra sokaklarının en sevimli karakterlerinden biri Zabit. Onsuz ‘Hackney Cumhuriyeti’ni düşünmek mümkün değil. O kırsaldan gelmiş iyi kalpli, sempatik bir karakter. Maceralarını keyifle okuyacaksınız. Maceralarını keyifle okuyacaksınız. &&&&& Çocuk Gelinler Cehennemi Dursaliye Şahan Uçan Süpürge’de Yazdı &&&&& Dürsaliye Şahan’dan ikinci öykü kitabi Londra’daki göçmenlerin gerçek yasam öykülerinden esinlenerek yazılan öykü kitabı ‘Fakir Cennet’. Avrupa Gazetesi yazarlarından Dürsaliye Sahan’ın ikinci öykü kitabı “Fakir Cennet” çıktı. Yazarımız Dürsaliye Sahan ile yeni kitabı hakkında bir röportaj yaptık. Dürsaliye Hanım, Londra’daki göçmenlerin gerçek yasam öykülerinden esinlenerek yazdığınız ikinci öykü kitabınız ‘Fakir Cennet’ Crea Yayınlarından çıktı. Ne hissediyorsunuz? Kitabınızın adı neden Fakir Cennet? Biraz yaşadığımız İngiliz toplumuna tepki gibi doğdu. Buraya gelen göçmenlere ‘bize minnet duymalısınız. Sizi cennete kavuşturduk’ edası ile yaklaşıyorlar ya; onlara göçmenlerin ne kadar cennette ne kadar cehennemde yaşadığını anlatmaya çalıştım. Oldum olası da cennet kavramı kafamda dolasmıştır. Kredi kartı gibi hep vaatlere dayanır ve de mutluluğun tek yolu maddi varlıkmış gibi; ‘orada çok mutlu olacaksınız denir ya. Çünkü istemediğiniz kadar bol yiyecek ve size hizmet eden güzel kadınlar olacak’ diye sunulur. Oysa dünyadaki milyarlarca insan aç ve mutsuz ama varlıklı insanlarda çok mutlu değil ki. Hatta onların arasındaki intihar olayları daha fazla. Yani o vaat edilen zengin cennette biz kullar nasıl mutlu olacağız bilemiyorum? Bence bir yerlerde cennet var ise bu ‘maddi varlık’ üzerine değil de duygular üzerine, yasam felsefesi üzerine kurulmuştur diye düşünüyorum. Kitabınızın mesajı nedir? Yazarlık yaşamınızda hep gözlem yapmanızı gerektiriyor mu? Gözlem yapmaya gelince bunu zaten polis gibi planlı yapamazsınız. Yazabilmenin hamurunda bu var zaten. Gözlemlemek ve hissedebilmek. Hayata ilgisiz biri niye yazsın ki? Kaldı ki yazmak çok içten bir duygu. ‘Hemşire mi olsam yoksa yazar mı’ diyemiyorsunuz. Bence yazma eylemi biraz alkol alışkanlığına benziyor. Nasıl ki alkolikler istese de şişelerden uzaklaşamazsa, yazmaya başlamış biri de kolay kolay kalemini bırakamaz. Yazdıklarınızı önceden planlıyor musunuz? Hiç planlamıyorum. Hatta bazen yazmazsam beni zorlandiğını hissediyorum. Öyküleriniz nasıl doğuyor? Belli olmuyor. Bazen küçücük bir şeyden esinlendiğim olmuştur. Hiç tanımadığım bir adamın üzerindeki ceketten, bir kadının endişe dolu ses tonundan, oyuncakçının önünde tepinerek ağlayan bir çocuktan etkilenerek onlarca öykü tasarladığım olmuştur. Her tasarladığınızda öykü olarak tamamlanamaz zaten. Sizi kendisine çeken hayatları ne kadar kurcalarsanız, derinlerdeki duygulara o kadar yaklaşıyorsunuz galiba. O duyguları da ne kadar benimserseniz o ölçüde başarılı bir öykü avucunuza düşüyor. Yazabilmek için biraz insanları benimsemek mi gerekiyor diyorsunuz. Tabii ki iyi bir edebiyatçı olmak için yazma tekniklerini, öykü kurallarını gözetmek, dili geliştirmek de çok önemli. Öykü kahramanlarınız nasıl tipler? Çoğu dünyaya kafa tutan, sıradan insanlar. Kahraman olduklarından ne toplum ne de kendileri haberdar. Starların çağında yaşıyoruz ama tarihe baktığımızda da dünyayı starlar değil, hep sıradan insanlar değiştirmiş. Öyküleriniz toplumun alt kesimlerini anlatıyor da diyebilir miyiz? Benimde ilgimi birçok yazar gibi hep en alttakiler çekti. Bir dilencinin, kapkaç yaparak hayatını kazanmaya çalışan bir çocuğun, kiralık bir katilin, engelli bir kadının aşk anıları benim için bir milyonerin anılarından daha çekici olmuştur diyebilirim. Kahramanı bir star olan bir öykü denemem olmuştu. Başarısız oldum. . Yaşamı şişiklerle dolmuş bir karakter çıktı ortaya. Öz duygularını çoktan yitirmiş veya çok derinlere gömmüş gibiydi. Oradan çıkarmak zor geldi bıraktım. Öykü de resim veya şiir gibi yalana izin vermez. Yazdıklarınızda samimiyet yoksa okuyucu başlarken sıkılıp bırakır. Öykülerinizi ne kadar zaman diliminde yaratıyorsunuz? Hiç belli olmuyor. 15 yıl kafamda dolaştırıp nasıl yazsam dediğim ve sonunda yazdığım öyküm de var, iki günde yazıp çok beğenilen, hatta ödül alan öykümde. Bazı öyküleriniz İngilizceye çevrildi. Onları okuyan İngilizlerin biz göçmenlere bakış açısı değişti mi derseniz? Bilmem okuyana bağlı birazda. Neredeyse ayda 2-3 intiharın yaşadığı bir toplum ile tanışmak için küçük bir fırsat. Kitaptaki diğer öyküleriniz de İngilizceye çevrilecek mi? Etkilendiğiniz bir yazar var mı? Yeni projeleriniz neler? http://www.avrupagazete.com/avrupa.aspgID=6286 17.1.2008’de Avrupa Gazetesinde yayımlandı. &&&&& Yazar Dursaliye Şahan: Yargıtay, Sıla Dizisinde ‘İntihal’i Onadı 19 Eylül 201312:18 Yazar Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla’ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onanığını söyledi. Yazar Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla‘ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onandığını söyledi. Yazar Dursaliye Şahan gençlik yıllarında başladığı yazın yaşamını kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ile sürdürdü. Londra‘da gazetecilik yaptığı yıllarda yazdığı ‘Döndü’ adındaki tiyatro oyunu sahnelendi. Son yıllarda sinema öyküleri yazan Şahan ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte bant karikatürler hazırlıyor. Yazarın Türkçe yayımlanmış üç öykü kitabının yanında birçok öyküsü İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlı. Çocuk, engelli ve yetişkinlere yönelik yazı ve kısa film öykü atölyeleri düzenleyen Şahan çok sayıda öykü ödülü aldı. Yayımlanmış Eserleri şöyle: Öykü: Londra‘dan Bir Kadın Döndü (1998 Kültür Bakanlığı), Fakir Cennet (2007 Crea Yayınları), Hikaye Hırsızı (2011 Layla Yayınları) Yayımlanmış Eserleri: Öykü: Hikâye Hırsızı (2011 Layla Yayınları) Öykü: Fakir Cennet (2007 Crea Yayınları) Karikatür: Zabit Londra’da (2011 Layla Yayınları) Atölye: Ve Tanrı Aşkı Yarattı (Color Yayınları) Öykü: Londra’dan Bir Kadın Döndü (1998 Kültür Bakanlığı) Atölye: Asi’den Taşan Öyküler (Ürün Yayınları) Atölye: Uçan Halı (Antakya / Hatay Belediyesi Çocuklar için Sosyal Sorumluluk Projesi) Düzenleme: Yahya Kanbolat anısına öykü ödülleri kitabı (2009) Ödülleri: 2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü 2007 Afyon Kocatepe Öykü Yarışmasında ‘Alev’ adlı öyküsüyle mansiyon. 2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü Yarışması Mansiyon (2068′de Bir Aşk Hikayesi.) 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öyküleri Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Parmaklar.) SILA DİZİSİ’NİN GERÇEK KAHRAMANI DURSALİYE ŞAHAN HABEREVET’E KONUŞTU Gösterimde olduğu dönemde ATV’ye zirve yaptıran Sıla adlı dizinin ghikayesisnin intihal yani çalıntı olduğu mahkeme kararıyla belgelendi. gHikayesnin sahibi olarak ödül alan Gül Oğuz sessizliğe bürünürken Mahkeme kararı ile ‘Sıla’nın gerçek sahibi olduğunu ispatlayan Dursaliye Şahan Haberevet’e konuştu… Bedava fikir dönemi bitti Yazarlar eser hırsızlığına karşı ayaklı. Başrolleri Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt tarafından paylaşılan dizinin, kendisinin yazdığı Hikaye Hırsızı kitabındaki “Güvercin” adlı öyküden ve Most Yapım’a gönderdiği dizi projesinden yola çıkarak hazırlığını belirten Dürsaliye gahan şunları söyledi: BU GELİŞME SANATA VE EMEĞE SAYGI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ!.. Dursaliye gahan haberevet’e gönderdiği metinde ise şu değerlendirmelere yer veriliyor: Üç yıldır sürmekte olan bir telif davası sonuçlandı. Bu davalardan edindiğimiz deneyimlerle anladık ki; fikri mülkiyet hakları yasasının bazı maddeleri eksik ve işlerliği henüz oturmamış. Yazarlar olarak bizlerin, haklarımızı ve eserlerimizi koruyabilmek için yasanın geliştirilmesine katkı sağlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Gelin, fikir emekçileri olarak küçük ama önemli bir konudan başlayalım: “Özgün eser taahhüdü” nün hayata geçmesi için ilk adımı atalım. Zaten Kültür Bakanlığı sunulan bütün projelerde yazarlardan “özgün eser taahhüdü” istiyor. Biz de; yapımcı firmaların çalıştıkları kanallara ve diğer kurumlara sundukları projelerde “özgün eser taahhüdü” vermeleri yönünde bakanlığa ve gerekli mercilere öneri götürelim. Basın bildirisinin altına adınızı yazmanız, ilk adımın atılmasını sağlayacak, yasanın bir maddesinin lehimize değişmesine yol açacaktır. &&& İLGİLİ HABER Sıla dizisi ile ilgili telif davası sonuçlıMustafa Oğuz ve Faruk Bayhan’ın yapımcılığını üstlendiği, 2006–2008 yıllarında ATV’ de 79 bölüm oynayan Sıla dizisi ile ilgili, Dursaliye gahan’ın yapımcı firma aleyhine açtığı telif davası, İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde sonuçlandı. Cansu Dere’nin ve Mehmet Akif Alakurt’un başrollerini paylaştığı Sıla dizisi oynadığı yıllarda reyting rekorları kırmış; yönetmeni Gül Oğuz’a kadın hakları savunucusu olarak da ün getirmişti. KENDİMİ MAHKEME KARARI İLE HATIRLATTIM! KYD (Kadın Yazarlar Derneği) Ayla Kutlu (Yazar) Abir Zaki (Yazar) Neşe gaha (İş kadını) Ayşe Delioğulları (gair) Hülya Tozlu (Yazar) Kaynak: HaberEvet.Com Dostlukla Saygılarımızla.. &&& Uygulamalı Sinema Dersleri (Başlıyor)Hayal Etmekle Kalmayın, Hikayenizi Kağıda Dökmeyi Öğrenin!Her zaman anlatacak iyi bir hikayeniz olduğunu düşünüyor ve bunu çevrenizdekilerle paylaşmak istiyorsanız,… Birbirinden değerli yönetmen, senarist, görüntü yönetmeni ve eğitmen olabilirsiniz.Sinema sanatının yurtiçi ve yurtdışında gelişimini sağlayacak filmler yapmak ve yapılmasına aracılık etmek, sinema sanatının sistematik bir biçimde teknik ve teorik açıdan gelişmesini, kitlelere yaygınlaşmasını devamlılığını kılmak ve en önemlisi duygu ve düşüncelerinizi sinemaya aktararak, toplumsal duyarlılığın arttırılmasını, kültürel geçmişine sadık, sorumluluk sahibi, özgür ve özgün yeni yönetmen, görüntü yönetmeni, eğitmen, senarist ve sinema yazarları yetiştirmektir… Herkes Kendi Senaryosunu YazarKendi Senaryonu yaz Avukat kendi evini korumak ve soydurtmak için güvenlik şirketinden bir ekip kiralar. Ancak güvenlik şirketi ekibindeki adamlar avukatı tanımamaktadır. (Avukatın evini soydurma sebebi evin kasasında bulunan ve onu ipe götürecek bir belgedir. Bu belgenin avukatta olduğunu başka güçler bilirler ve ondan alarak avukatın sonunu hazırlamak isterler. Evin soyulmasıyla belge ortadan yok olacaktır.) Soygunun yapılacağı akşam avukat ve yanındaki adamlar villaya doğru yol alırken evi koruyan adamlar yılbaşı gecesi olduğundan evde alem yaparlar. Avukat ve adamları eve girerler ve çatışma başlar. Güvenlik ekibindeki adamlar ölür. Avukat ve yanındakiler soygunu gerçekleştirir. Evden çıkmak üzereyken iç odaların birinden gelen bir kadın çığlığı bizim adamın motivasyonunu değiştirir. Bizim adam odaya girdiğinde yerde dansöz kıyafetlerini, yatağın üzerinde ise, çıplak bir genç kadının elleri ve gözleri bağlı şekilde feryat ettiğini görür. Bizim adam ve saf kızı yanlarında götürme taraftarıdır. Diğerleriyse bu duruma karşıdır. Tartışma sırasında silahlar çekilir. Saf silahını önce bizim adama sonra avukata doğrultur. Sonuçta kızın gözleri kapalı kalmak kaydıyla yanlarına alma kararına varırlar. Kızın üzerine buldukları kırmızı bir paçavrayı atarak evden çıkarlar. Karlar üzerinde ilerleyerek araca binmiş ve bir oyuncak fabrikasına sığınırlar. ( Karanlık üzerinde dikkat çeken bir oyuncak … ) Adamımız sabah uyandığında kızı safın elleri arasında boğulmuş vaziyette bulur. Saf adam elleri arasında boğulan kızı görünce aparlarla birlikte kızının öldüğü sahneyi anımsar ve önce titreyerek olağandışı hareketler yapar sonra da olayın gerçekliğini anlayarak feryat etmeye başlar. Avukatın ihbarı üzerine fabrika polisler tarafından basılır.( İhbar anı muammadır, seyirci bunu görmez.) Çatışmada saf vurulur. Adamımız safı bırakma konusunda ikilem yaşar. Safın söylediği son söz ve adamımıza verdiği fotoğraf doğrultusunda bizim adam kadınlar kentine yönelir.( Burada saf adama bağlantı kurulacak bir saat verebilir.) Öneriler( Tartışılacak) Kadınlar kentinin gizli patronu avukattır. Soyulan evin salonunda devasa bir saat motifi vardır.( Önseme verebilir mig) Kadınlar kentindeki saat motifi, minyatür halinde avukatın evinin gizli bir bölümünde yer teşkil edip, safın kızı o bölümde tutulmaktadır. Seçeneklerden biri de o bölmenin salonun duvar saati şeklinde olmasıdır. Veya o duvar saatinden kızın olduğu odaya bir yol açılmaktadır.( Bu durumda safın kızı saatin içinde gözleri bağlı bir şekilde tutulur.) Kadınlar kenti saatinde ulaşım tramvayla yapılmaktadır. Saatin etrafında ring atarak ilerler. Ve 12 durağı vardır. Safın ilk sahnede sorusunu bilemediği bilmece avukat tarafından kendisine sorulur ve adamımız bilmeceden yola çıkarak safın kızını bulur. Bu bilmece saat ile ilgili olabilir. &&& Cevaplanması gereken sorular Saf ve avukat arasındaki bağlantı nedir? Avukatın yok etmesi gereken hayati belgesi nedir? Avukat adamımızı neden seçer? Adamımız aşk yaşayacağı kadın ile avukat arasındaki bağ nedir, kadının motivasyonu yaşayacağı aşk karşısında değişecek midir? Bizim adamımızın gizli güçleri var mıdır? Polis şefi avukatın peşinde olduğu için adamımızın yerini bildiği halde onu yakalamayıp, adamımız üzerinden avukata ulaşabilir mi? Polis şefi avukatın yok etmesini gerektiren belgenin peşinde midirg Bu sayede polis şefi diğer büyük güçlere ulaşabilir mi? &&&&& Dursaliye ŞAHAN Seneler ve seneler öncesi, Merdivenköy İlkokulundayız. Öğretmenimiz Meliha hanım. Din dersindeyiz. Hangi duaydı hatırlamıyorum ama kısa bir duayı 42 öğrenci sırayla okuyoruz. Sınıfımızda bir gayri Müslüm var. Aleko. Sıra Aleko’ya gelince okuma kesildi. Ne okurum diyor Aleko ne de okumam. Başını önüne eğmiş, susuyor. Çocuk aklı işte, sıra arkadaşı durmadan dürtüyor. Hadi Aleko demek istiyor. Aleko istifini bozmuyor. Öğretmen yerinden kalktı tak tak (hep yüksek –topuklu giyerdi) yanına geldi. Çok kızdığı zamanlardaki gibi kaşlarını çattı. Kitabı önüne doğru itti. Aleko kıpkırmızı. Öğretmen bir daha itti. Aleko kalktı sınıftan çıktı. O sessiz, sakin Aleko’nun o gün gösterdiği cesarete hâlâ şaşarım. Neyse Aleko konusu uzun. Şimdi gelelim bugüne. Star Tv’debir program: Melek. Popüler konuk bir din adamı. Fatih Çıtlak. Çıtlak giyimi ve duruşu ile bir hocadan çok holding patronlarına benziyor. (Elbette bu hata ya da kusur değil. Tanımayanlar biraz gözünün önüne getirsin diye söylüyorum.) Program canlı yayın yapıyor. Telefonda bir konuk soruyor. “Hocam ben olacakları önceden rüyamda görüyorum. Bundan nasıl kurtulabilirim?” (Çocukluğumdan bu yana insan üstü bir yeteneğim olmasını hep istemişimdir ama maalesef.) Stüdyodaki izleyici konuklar ve Melek hanım haliyle biraz şaşkın. “Hocam ne dersiniz. Böyle bir şey olabilir mi?” El cevap: “Evet, bazen olacaklar bizlere önceden ayan olabilir. Bu tür rüya görenler vardır. Hatta bir şey daha söyleyeceğim. Bunu iyi dinleyin. İnanmayacaksınız ama; gayri Müslümler bile görebilir.” Elimde kaşık; ‘Anaaa!’ durumunda acaba daha ne söyleyecek diye bekliyorum. Stüdyoda onca izleyiciden ve programı sunan aslında bir tiyatrocu olan Melek Baykal’dan şöyle bir soru bekliyorum. “Niye ki hocam? Dünyadaki 7 milyar nüfusun sadece yüzde 23’ü Müslüman. Yani geri kalan milyarlarca insan rüya görme yeteneğinden yoksun mu ki, bize ayan oluyor da onlara ayan olamıyor?” Kapattım kalktım. Böyle bir yazı yazmaya da niyetim yoktu aslında. Birkaç gün geçti. Gazetelerde bir haber. Murat Bardakçı program sırasında kendisine mesaj atan bir izleyicisine kızınca epey bir giydirmiş. Ne geri zekalılığı kalmış, ne salaklığı. Neymiş efendim? Seyirci demiş ki, “O fonda çaldığın müzik Ermeni müziği. Onu niye çalıyorsun?” Bardakçı hızını alamamış son cümlesini patlatmış. “Niye Kim Kardashian’ın koca kıçını seyrediyorsunuz? O da Ermeni. Her gün onu seyrediyorsunuz.” Kim Kardashian benim de dikkatimi çeken bir ikoncan. Kendisini ayrı bir gözle izliyorum. Doğrusu Ermeni olduğunu da Bardakçı’dan öğrenmiş oldum. Bu güne kadar alıştığımız ölçülerin dışında bir ikoncan olması bana göre manidar. Ama önce Murat Bardakçı’ya öncelikle şunları söylemek istiyorum. 1. Okuyucu, izleyici, seyirci Kim Kardashian’ı arayıp bulmuyor. Doğrudur medya her gün en az bir adet Kardashian pozunu servis ediyor. O abartılı popoyu özellikle öne çıkararak üstelik. 2. Çünkü Kim Kardashian, Ermeni kadını olduğu için değil, belli bir kesime ikoncan olarak sunulmaktadır. Tüketimden uzaklaşan obez kesime karşı kapitalist sistemin bulduğu yeni bir can simididir. Kocası ile birlikteki görevi bu. İri, kilolu ama güzel, bakımlı ve haliyle arzulanan bir kadın imajı veriyor. İşe yaramasaydı bu kadar süre medya onu manşetlerin hemen yanındaki sağ üst köşeden inatla burnumuza sokmazdı. 3. Hal böyleyken biçare medya mağdurlarını Kardashian’ın poposunu seyrettiği için suçlamak büyük haksızlık diye düşünüyorum. Bu arka arkaya sıraladığım olayların birbiri ile ne alakası var diyeceksiniz? En hafif deyimi ile üçü de düşmanlık tohumu ekmektedir. Geri kalanını size bırakıyorum. www.evrensel.net http://www.evrensel.net/…/9…/murat-bardakci-ve-popo-meselesi &&&&
Seçilmişler ülkesinde sanat ödülleri (Dursaliye Şahan)Cuma, 19 Eylül 2014 11:29
Ödül tartışması başlayınca birçok sanatçı dudak büker. Hatta şunu da duyabilirsiniz “Sanat, sanat içindir, gerçek sanatçı ödül kabul etmez?” Sanki başka bir gezegende yaşıyor yayınevlerinden, dağıtımcılardan, gözlerinin biri kapalı eleştirmenlerden, güdümlü okuyucudan bihaber sanırsınız. Taylan Kara daha fazla dayanamamış olmalı ki Orhan Kemal Ödülünün arkasından ülkemizdeki sanat ödüllerinin veriliş biçimini yazdı. Konunun vahametini çarşaf gibi ortaya serdi ama başta meslek dernekleri, örneğin Yazarlar Sendikası olmak üzere çıt çıkmadı. Taylan Kara Türkiye’deki edebiyat ödüllerindeki jüri üyelerinin kısa bir istatistiğini çıkarmış. 2013 yılında 23 edebiyat ödülünün jürisine katılan isimler aşağıdaki gibi çıkmış. Rekoru açık ara elinde tutan Doğan Hızlan’ın seçici kurulunda bulunduğu edebiyat ödüllerinden bazıları şunlar: Bu arada bir dipnot olarak söylemekte yarar var herhalde arkeoloji, kent mimarisi, resim, moda tasarımı, heykel, tiyatro, sinema, Türk halk müziği ve fotoğraf dallarında verilen Aydın Doğan ödüllerine Doğan Hızlan’ın katılması adeta gelenekselleşmiş. Düşünebiliyor musunuz 12 edebiyat ödülünün ve diğer sayısını bilemediğimiz sanat yarışmalarının jürisinde bulunmak nasıl bir yüktür? Sadece toplantılara katılmak bile hayli zaman alır. Aslında ben bu fedakarlığı hep merak etmişimdir. Taylan Kara’dan bile önce fark etmiş olabilirim çünkü Doğan Hızlan’ın jürisi olduğu bütün edebiyat ödüllerine katılmış bir yazarım. Olayı şahsımda ve Doğan Hızlan da kişiselleştirmeden konuya dönüyorum. Zira şahsım söz konusu olduğunda birileri çıkıp ‘yarışmayı kazanamamıştır’ diyebilir ki haklı, çünkü ben 20’nin üzerinde öykü ödülü almış bir yazarım ama birinciliğim sadece iki tane ve Doğan Hızlan’ın jürisi bulunduğu hiçbir yarışmayı da kazanamadım. Doğan Hızlan’ın üzerinde yoğunlaşacak olursak da ‘biyonik adam’ saptamasında bulunmaktan başka çaremiz kalmayacak gibi görünüyor. Taylan Kara daha sonra Ulusal Kanal’da Sadık Albayrak’ın sunduğu Edebiyat Cephesinde Cengiz Gündoğdu ile birlikte konuk oldu. Türkiye’deki sanat ödüllerini yaklaşık bir saat tartıştılar. Oğluna ödül verenden tutunda hiç eser görmeden ‘seçilmişlere’ ödül dağıtan jürilerimiz tabiri caizse nev-i şahsına münhasır. Binlerce sayfayı okuduğunu varsaydığımız jüriler bizim kafamızdaki jüri normları ile uymuyor. Bu danışıklı dövüşün içi de kalabalık elbet. Yayınevleri, medya, cemaat, hükümet, sanat mafyası ve hatta CIA bile var. (Şu CIA’nin burnunu sokmadığı neresi var acaba?!) Konuya noktayı koyan Taylan Kara ve Cengiz Gündoğdu’nun konuşmaları fısıltı gazetesinde kulaktan kulağa dolaştı ama yukarıda da söylediğim gibi Gün Zileli dışında destekler bir beyanata rastlayamadım. Asıl konuşması gerekenlerden çıt yok. Bu arada bir yazar olarak şunu da kendi adıma söylemek istiyorum. İlki ortaokul yıllarıma dayanan bunca yıl biriktirdiğim ödüllerim benim için çok kıymetli. Bir ülkede elbette sanat ödüllendirilmeli, sanatçı takdir edilmeli. Ne yazık ki Taylan Kara’nın iddiası gerçeği yansıtıyor. Önemli yarışmaların tamamı, hatta bazı küçük yarışmaların birincilikleri önceden belirlenen isimlere verilmektedir. Sayın Cengiz Gündoğdu ise programda “Bir yarışmada bir tane ödül olur. İkincilik, üçüncülük olmaz,” dedi. Her sabah güzel bir öykü okuyarak güne başlama alışkanlığım var. Yıllardır bu böyle. Birbirinden güzel o kadar çok öykü okudum ki, bunlar yarışmak üzere aynı anda karşıma gelseydi 77.nci ödül bile çıkardı diye düşünüyorum. Programda Bakanlığın Edebiyat Destekleri de kısaca gündeme geldi ki bu da yeterince tartışılmıyor. “Yazar böyle bir desteği kabul etmemelidir. Bakanlık yazmak için destekte bulunmaz, olsa olsa yazmamaları için yazarları destekler,” dedi Gündoğdu. Buna da katılmıyorum. Yazmak isteyip de ekonomik kaygılar yüzünden zaman ayıramayan yazarlar ne olacak? Unutmayın Soma faciasında kaybedilen madenciler arasında öğretmenler bile vardı. Ayrıca destekler Bakanın şahsi hesabından değil, milletin ödediği vergilerden o da okyanustaki bir damla ölçüsü ile veriliyor. Elbette bir devlet sanatçısını maddi manevi desteklemelidir. Ülkemizde bu güne kadar sanata ve sanatçıya hak ettiği destek verilmediği için belki yadırganıyor. Destekler sürmeli. Şeffaf ve adil olarak tabii ki artarak sürmeli. Son olarak Sayın Doğan Hızlan’ın fedakarlıktan vaz geçip, jüri üyeliğine ara vermesini diliyorum. &&&&& Herkes Kendi Senaryosunu Yazar Ntten Alıntı
DUYURUYazı Atölyesi Sitamizde, Görsel Sanatın dalı olan yazınsal ve görsel yazım tekniği ile ilgili senaryo derslerimiz başlıyor. Sinema, Dizi, Kısa Reklam Filmi Yazım Tekniği vb bilgiler yer alacaktır. Sinema, senaryo yazmaya ilgi duyanlar, sayfamızı ziyaret edebilir, Senaryo yazım konusunda, senaryo yazım dersleri, tekniği ile ilgili bazı duyuru ve bilgileri “Yazı Atölyesi” sayfamızdan takip edebilirler. http://www.yaziatolyesi.org/administrator/index.php Dursaliye Şahan (Senarist) &&&&Edebiyat öyküleri, film öyküleri ve senaryo yazarı olan Şahan; halen Birgün Gazetesi’ne röportajlar yapmakta, ayrıca Londra’da yayımlanmakta olan Avrupa gazetesi için haftalık karikatür bandı hazırlamaktadır. Dürsaliye Şahan; Londra’da yaşadığı dönemlerde birçok yazı ve senaryo atölyesine, çocuk eğitim gruplarına katılmış, hikayeleri İngilizce’ye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlanmıştır. 1998 yılında Halkevleri Öykü Yarışmasında Türkiye ikincisi olan sanatçının çalışmaları Kültür Bakanlığı sponsorluğunda kitap olarak bastırılmıştır. FPA(The Foreign Pres Association) ve Exiled Writers Ink üyesidir. Katıldığı seminerler ve atölye çalışmaları :
Katıldığı etkinlikler :
Aldığı Ödüller :
&&&&
&&&&
&&&&&&&Gül Oğuz ve Most Yapım; Yazar Dursaliye Şahana maddi manevi tazminat ödemeye mahkum edildi…21.09.2013 Cumartesi, 11:30 | 2911 kez okundu
Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, “Sıla” dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti. İntihalin hikayesi Dizinin oynadığı yıllarda yurt dışında yaşayan Dursaliye Şahan eserinin kullanıldığını iki yıl sonra fark ederek İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde dava açmıştı. Mahkeme bilirkişi raporu almak üzere; Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’i görevlendirdi. 26 sayfalık bilirkişi raporunda Sıla’nın öyküsünün ve projesinin firmanın söylediği gibi Gül Oğuz’a değil Dursaliye Şahan’a ait olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. Mahkeme bilirkişi raporuna dayanarak intihale yani çalıntı esere karşılık Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Ancak yapımcı firma ve Gül Oğuz kararı temyiz ederek 2011 yılında Yargıtay’a gitmişlerdi. Ankara’daki Yargıtay Dairesi 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi duruşmaya davet ettiği tarafları ayrı ayrı dinledi. Gül Oğuz’un; Adımın önüne hırsız kelimesinin gelmesi ağırıma gidiyor diyerek başladığı savunmasına karşılık mahkeme heyeti Dursaliye Şahan’dan süreç ile ilgili bilgiler aldı. Şahan’ın yayımlanmış olan öyküsü, notere tasdik ettirdiği projesi ve yapımcı firmaya giden elektronik postalar kanıt olarak kabul edildi. Beş kişiden oluşan Yargıtay üyeleri intihali affetmeyerek oy birliği ile mahkeme kararını Yazar Dursaliye Şahan’ın lehine onayarak Most Yapım ve Gül Oğuz’u maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Dursaliye Şahan Yargıtay kararından sonra duygularını ve yaşadıklarını dile getiren kısa bir açıklama yaptı. Çocuk gelinler için, üç yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem ne yazık ki iznim olmadan kullanıldı. Beş yıl süren bir davanın sonucunda bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Yazmaktan uzak olan insanların; bir kağıt bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzındaki yaklaşımları etik değil. Yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız yorulmak zorundasınız. Kaldı ki kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü intihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü. Benim için de öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini elbette kabullenemezdim. Şu anda bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekranda görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, yaşasın telif yasası dedim. Alınan tazminatın bedeli önemli değil. Bir lira da olsa intihalin cezalandırılması açısından önemli. Davamdaki başarılı çalışmalarından dolayı avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım. Kendilerine teşekkür ediyorum. FARUK ZABCI &&&&&
ÖDÜL KAZANAN ÜÇ YAZAR, ÜÇ KİTAP… Dürsaliye Şahan: Sivas’ın Geyikpınar köyünde doğdu. 4 yaşında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etti.1988 yılında yerleştiği Londra’da kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ve tiyatro oyunu yazdı. Londra’da yerel gazetelerde ve Hürriyet gazetesinde beş yıl muhabirlik ve sayfa sekreterliği yaptı. Türkiye’ye döndüğünde bir süre BirGün gazetesi’ne röportajlar yaptı. Halen Londra’da yayımlanmakta olan Avrupa gazetesi için karikatürist Semih Bulgur ile “Zabit Londra’da” adıyla haftalık bir karikatür bandı hazırlıyor. Kimi öyküleri İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlandı.1998 yılında Halkevleri Öykü Yarışması’nda ödül alan Londra’dan Bir Kadın Döndü adlı çalışması Kültür Bakanlığı desteğiyle kitap olarak bastırıldı. İkinci kitabı Fakir Cennet, 2007 yılında Crea Yayınları’ndan çıktı. Çok sayıda ödülü var. Çocuklarla öykü atölyeleri düzenliyor. Son yıllarda senaryo çalışmaları da yapıyor. FPA (The Foreign Press Association), Türkiye Yazarlar Sendikası, Kadın Yazarlar Derneği üyesi. Evli ve iki çocuk annesi. – “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış: Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler… Hüseyin Akyüz: 1950 yılında İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar işçilik yaptı, DİSK üyesi olarak çeşitli işçi eylemlerine katıldı. İlk öyküsü 1965 yılında Pardonmizah dergisinde yayımlandı. Daha sonraları Gösteri, Varlık, Dönemeç,Yeni Olgu, Oluşum, Düşün, Yaba Öykü, Adam Öykü gibi dergilerde öyküleri, şiirleri ve öykü üstüne kuramsal yazıları yer aldı. 1979 yılında Kültür Bakanlığı’nın açtığı çocuk yapıtları yarışmasında Sevgiyle Anımsamak adlı öykü kitabı başarı ödülü kazandı. Gösteri dergisinin düzenlediği yarışmada bir öyküsü yayımlanmaya değer bulundu. İşçi dünyasından sesler getiren öykülerini topladığı Beyaz Güvercin adlı yapıtına 1982 Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülü verildi. Bu ödülden sonra yazdığı öyküler arasından seçme yaparak hazırladığı Samuray Fırtınası adlı kitabıyla da 1991 yılında Seyhan Belediyesi 3. Kültür Şenliği bünyesinde düzenlenen Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü paylaşan yazarlar arasında yer aldı. Çorlu’da yaşıyor. PEN Yazarlar Derneği üyesi. Adil Kurt: 1952 yılında yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak Adana’nın Kadirli ilçesinde doğdu. İlkokulu güçlükle bitirebildi. Çocukluğunda tarlada çalışmaya başladı. On yaşında çapayla tanıştı. Çukurova’da pamuk toplayıp taş ocaklarında çalıştı. Daha sonra aşçılığa başladı. Yazmak, onun için karşı konulmaz bir tutku, bir sevda. Yaklaşık 35 yıldır yazıyor. İçinden geldiği gibi yazdığını söylüyor. “Çukurova ağzıyla yazıyorum. Yazdıklarımı paylaştığım insanlar bunları beğenince yazma isteğim arttı. Daha önce birçok yarışmaya katıldım. İlk kez ödül alıyorum. Bu benim için büyük bir sevinç, mutluluk kaynağı” diyor. Ödül alan Emeğin Çukurovası adlı kitabındaki öyküler, tümüyle yaşamın içinden damıtılarak yazıya dökülmüş anlatılar. Ödül verme gerekçeleri: – “Emeğin Çukurovası”: Hızla kentleşen ülkemiz içinde artık pek tanımadığımız ırgatlar, çeltik yükleyicileri, briket işçileri, kum ocağı çalışanları, taşçılar, ayrıca kentlerdeki lağım ve inşaat işçileri, hurda toplayıcıları… Karın tokluğuna, hatta ölümüne çalışanların öyküleri… Çukurovalı yoksul kesimin Toroslar’dan günümüze ağan kırsal söz varlıklarıyla çeşitli yönlerden başarıyla anlatılıyor… İşçilerin, yoksulların da bir solukta okuyacağı, doğrudan yüreğe işleyen öyküler… – “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış: Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler… – “Yağmurda Kuş Sesleri”: Kentlerdeki dar gelirli işçi aileleri anlatılıyor… Babaları ölmüş eş ve çocukların iç ezen, felaketlere açılan anısal öyküleri: Çalışan dul kadınların özverili dünyaları… Gurbete giden babasını her gün bekleyen küçük çocuk… Emekçi baba ölünce dağılan aile, kötü yollara düşen kızlar… Üvey babalar… İçkici ve işsiz babaların çocuklarının eve para yetiştirmeye zorunlu yaşamları… Ayrıca, sıkıntılı işyerlerini ferahlatan ehlikeyf bir insan… Hüzünlü, etkili, zaman zaman şiirsi anlatımlarla örülü bu öykülerde, kentlerde yaşama tutunmaya çalışanların dünyaları anlatılıyor… Çocuk Gelinler Cehennemi Dursaliye Şahan Uçan Süpürge’de Yazdı Uçan Süpürge Haber Merkezi, Hatay http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.phpgHbr=1389 https://twitter.com/Dursaliye_Sahan?lang=tr
|
||||||||||
YAZI ATÖLYESİ©2014 | ||||||||||
Yönetim Paneli |