Yazı Atölyesi Blog Sitesi

“Kapımıza değil, Kalbimize vuran buyursun!” Şems-i Tebrizi — http://yaziatolyesi.com/

Kültür Sanat


Hikâye Hırsızı Kitabı 

DURSALİYE ŞAHAN HİKAYE HIRSIZI KİTABI

Hikaye Hırsızı Kitabı; 2012 YILI ABDULLAH BAŞTÜRK İŞÇİ EDEBİYATI ÖDÜLÜ ALDI

IMG_0093 “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat  tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış:  Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı  çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler…

Öykü Kitabı

Bir çocuk geline…

Hikâye Hırsızı Dürsaliye Şahan’ın 3.öykü kitabı. Yazarın ‘Güvercin’ öyküsünden yola çıkarak hazırladığı projesi, intihal edilerek Most Yapım tarafından 79 bölümlük Sıla dizisi olarak ATV’de yayımlı. Akabinde İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde Most Yapım’ın maddi manevi tazminata mahkum olduğu davadan sonra çıkarılan kitap çocuk gelinlere ithaf edilmiştir.

senaryogurubu@hotmail.com

 

&&&

 Ana Sayfa 

Yargıtay Eser Hırsızlığını Affetmedi 

ATV’de oynayan Sıla dizisinin; Yazarı Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.

Yazar Kazandı

Gül Oğuz ve Most Yapım; Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum edildi

Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, Sıla dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.

İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti.

Yazar Dursaliye Şahan: Yargıtay, Sıla Dizisinde ‘intihal’i Onadı. Faruk ZABCI/LONDRA, – YAZAR Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla’ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onandığını söyledi.

Onay Belgesi:
Dosya no: 2008/233 İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi
yargıtay karar no: Yargıtay 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
28.6.2013 tarih / 2013-13684 sayılı onama kararı

Çalıntı hikâye ile efsane dizi yaratan yapımcı Yazar Dursaliye Şahan’a tazminat ödedi
Yargıtay eser hırsızlığını affetmedi

Sıla dizisinin Yazar Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı

Haber
Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, Sıla dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.

İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi 200 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti.

Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti.

İntihalin hikayesi

Yazar Dursaliye Şahan’ın çocuk gelinlere dikkat çekmek için hazırladığı ve Most Yapım’a sunduğu projesi, kısa sürede hayata geçerek ekranlarda fırtına gibi esmişti.

Dizinin oynadığı yıllarda yurt dışında yaşayan Dursaliye Şahan, eserinin kullanıldığını iki yıl sonra fark ederek İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde dava açmıştı.

Mahkeme bilirkişi raporu almak üzere; Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’i görevlendirdi. 26 sayfalık bilirkişi raporunda Sıla’nın öyküsünün ve projesinin firmanın söylediği gibi Gül Oğuz’a değil Dursaliye Şahan’a ait olduğu konusunda görüş birliğine vardılar.

Mahkeme bilirkişi raporuna dayanarak intihale, yani çalıntı esere karşılık Dursaliye Şahan’a bekleme faizi ile birlikte 200 bin TL maddi manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Ancak yapımcı firma ve Gül Oğuz kararı temyiz ederek 2011 yılında Yargıtay’a baş vurdu. Ankara Yargıtay Dairesi 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi duruşmaya davet ettiği tarafları ayrı ayrı dinledi.

Gül Oğuz’un; “Adımın önüne hırsız kelimesinin gelmesi ağırıma gidiyor” diyerek başladığı savunmasına karşılık mahkeme heyeti Dursaliye Şahan’dan süreç ile ilgili bilgiler aldı.

Şahan’ın yayımlanmış olan öyküsü, notere tasdik ettirdiği projesi ve yapımcı firmaya giden elektronik postalar kanıt olarak kabul edildi.

Beş kişiden oluşan Yargıtay üyeleri intihali affetmeyerek oy birliği ile mahkeme kararını Yazar Dursaliye Şahan’ın lehine onayarak Most Yapım ve Gül Oğuz’u maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Dursaliye Şahan Yargıtay kararından sonra duygularını ve yaşadıklarını dile getiren kısa bir açıklama yaptı. “Çocuk gelinler için, üç yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem ne yazık ki iznim olmadan kullanıldı. Beş yıl süren davanın sonucunda bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Özellikle yazmaktan uzak olan insanların; bir kağıt bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzındaki yaklaşımları etik değil. Yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız yorulmak zorundasınız. Kaldı ki kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü intihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü. Benim için de elbette öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini elbette kabullenemezdim. Şu a bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekra görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, var olsun telif yasası dedim. Alınan tazminatın bedeli önemli değil. Bir lira da olsa intihalin cezalırılması önemli. Davamdaki başarılı çalışmalarından dolayı avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım.” dedi.

Dosya no: 2008/233 İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi

Yargıtay karar no: Yargıtay 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
28.6.2013 tarih / 2013-13684 sayılı onama kararı

Kaynak: DHA / Faruk Zabcı   Mar27 2014

&&&

DURSALİYE ŞAHAN’IN ZABİT LONDRADA KİTABI

Zabit Londra’da

Dürsaliye Şahan – Semih Bulgur

Bant Karikatür

Layla Yayımları

Etiket fiyatı: 10 TL.

Yeryüzünde yaşayan 6.5 milyar insanın yaklaşık 250 milyonunu göçmenler oluşturuyor.

Önemli bir kısmı kaçak, yani kayıt dışı. Yasadışı yollardan Avrupa ülkelerine

sızarak yeni bir sayfa açmak isterken, sürpriz sayfalara kaymış, istatistiklere sığmayanlardan biri de Zabit.

Londra’nın göçmen cenneti Hackney’in Türkiyeli kahramanı Zabit “Ah bir Avrupa’ya gitsem” diyenlere önerilecek eğlenceli bir kitap.

Londra sokaklarının en sevimli karakterlerinden biri Zabit.

Onsuz ‘Hackney Cumhuriyeti’ni düşünmek mümkün değil.

O kırsaldan gelmiş iyi kalpli, sempatik bir karakter.

Maceralarını keyifle okuyacaksınız.

Maceralarını keyifle okuyacaksınız.

&&&&&

Çocuk Gelinler Cehennemi Dursaliye Şahan Uçan Süpürge’de Yazdı

&&&&&

Dürsaliye Şahan’dan ikinci öykü kitabi

Londra’daki göçmenlerin gerçek yasam öykülerinden esinlenerek yazılan öykü kitabı ‘Fakir Cennet’.

Avrupa Gazetesi yazarlarından Dürsaliye Sahan’ın ikinci öykü kitabı “Fakir Cennet” çıktı. Yazarımız Dürsaliye Sahan ile yeni kitabı hakkında bir röportaj yaptık.

Dürsaliye Hanım, Londra’daki göçmenlerin gerçek yasam öykülerinden esinlenerek yazdığınız ikinci öykü kitabınız ‘Fakir Cennet’ Crea Yayınlarından çıktı. Ne hissediyorsunuz?
Memnunum. Uzun süredir üzerinde çalıştığım bir kitaptı.

Kitabınızın adı neden Fakir Cennet?

Biraz yaşadığımız İngiliz toplumuna tepki gibi doğdu. Buraya gelen göçmenlere ‘bize minnet duymalısınız. Sizi cennete kavuşturduk’ edası ile yaklaşıyorlar ya; onlara göçmenlerin ne kadar cennette ne kadar cehennemde yaşadığını anlatmaya çalıştım. Oldum olası da cennet kavramı kafamda dolasmıştır. Kredi kartı gibi hep vaatlere dayanır ve de mutluluğun tek yolu maddi varlıkmış gibi; ‘orada çok mutlu olacaksınız denir ya. Çünkü istemediğiniz kadar bol yiyecek ve size hizmet eden güzel kadınlar olacak’ diye sunulur.

Oysa dünyadaki milyarlarca insan aç ve mutsuz ama varlıklı insanlarda çok mutlu değil ki. Hatta onların arasındaki intihar olayları daha fazla. Yani o vaat edilen zengin cennette biz kullar nasıl mutlu olacağız bilemiyorum? Bence bir yerlerde cennet var ise bu ‘maddi varlık’ üzerine değil de duygular üzerine, yasam felsefesi üzerine kurulmuştur diye düşünüyorum.

Kitabınızın mesajı nedir?
Ben Fakir Cennet’te tanık olduğum yansamları hissettiğim gibi biraz kurgulayarak, olduğu gibi yazdım. Çoğu gerçek yasam öyküleri. İçinde bulunduğumuz göçmen yaşamındaki ırkçılık, ayrımcılık ve kimlik sorunu öylesine elle tutulur hale geldi ki son aylardaki intiharlar bunun göstergelerinden sadece biri.

Yazarlık yaşamınızda hep gözlem yapmanızı gerektiriyor mu?
Açıkçası ben kendimi henüz yazar olarak görmüyorum. Daha çok iki çocuklu bir anne gibi hissediyorum. Yazar, yani edebiyatçı olabilmek için size ait belirgin bir üslubunuzun olması gerekiyor diye düşünüyorum. Tabii kitapçı raflarında da dişe dokunur beş-on kitap. Yazıyorum çünkü en sevdiğim iki isten birisi yazmak. Tabii ki birincisi çocuklarım.

Gözlem yapmaya gelince bunu zaten polis gibi planlı yapamazsınız. Yazabilmenin hamurunda bu var zaten. Gözlemlemek ve hissedebilmek. Hayata ilgisiz biri niye yazsın ki?

Kaldı ki yazmak çok içten bir duygu. ‘Hemşire mi olsam yoksa yazar mı’ diyemiyorsunuz. Bence yazma eylemi biraz alkol alışkanlığına benziyor. Nasıl ki alkolikler istese de şişelerden uzaklaşamazsa, yazmaya başlamış biri de kolay kolay kalemini bırakamaz.

Yazdıklarınızı önceden planlıyor musunuz?

Hiç planlamıyorum. Hatta bazen yazmazsam beni zorlandiğını hissediyorum.

Öyküleriniz nasıl doğuyor?

Belli olmuyor. Bazen küçücük bir şeyden esinlendiğim olmuştur. Hiç tanımadığım bir adamın üzerindeki ceketten, bir kadının endişe dolu ses tonundan, oyuncakçının önünde tepinerek ağlayan bir çocuktan etkilenerek onlarca öykü tasarladığım olmuştur.

Her tasarladığınızda öykü olarak tamamlanamaz zaten. Sizi kendisine çeken hayatları ne kadar kurcalarsanız, derinlerdeki duygulara o kadar yaklaşıyorsunuz galiba. O duyguları da ne kadar benimserseniz o ölçüde başarılı bir öykü avucunuza düşüyor.

Yazabilmek için biraz insanları benimsemek mi gerekiyor diyorsunuz.
Benimsemek yetmez, sevmek hatta çok sevmek gerekiyor. Hayatı, insanları, bütün canlıları ve kendinizi tabii. Bir yerde okumuştum, ‘insanları sevmeyen bir yazar öykü yazamaz’ diye. Çok doğru.

Tabii ki iyi bir edebiyatçı olmak için yazma tekniklerini, öykü kurallarını gözetmek, dili geliştirmek de çok önemli.

Öykü kahramanlarınız nasıl tipler?

Çoğu dünyaya kafa tutan, sıradan insanlar. Kahraman olduklarından ne toplum ne de kendileri haberdar. Starların çağında yaşıyoruz ama tarihe baktığımızda da dünyayı starlar değil, hep sıradan insanlar değiştirmiş.

Öyküleriniz toplumun alt kesimlerini anlatıyor da diyebilir miyiz?
Dünyanın hemen her yerinde en zengin duyguları toplumun en alt kesimindekiler yaşıyor. İlahi adalet dedikleri de bu olsa gerek. Zengin bir konakta, cam fanus içinde büyümüş birinin büyük bir ask yaşayacağına inanmıyorum.

Benimde ilgimi birçok yazar gibi hep en alttakiler çekti. Bir dilencinin, kapkaç yaparak hayatını kazanmaya çalışan bir çocuğun, kiralık bir katilin, engelli bir kadının aşk anıları benim için bir milyonerin anılarından daha çekici olmuştur diyebilirim.

Kahramanı bir star olan bir öykü denemem olmuştu. Başarısız oldum. . Yaşamı şişiklerle dolmuş bir karakter çıktı ortaya.

Öz duygularını çoktan yitirmiş veya çok derinlere gömmüş gibiydi. Oradan çıkarmak zor geldi bıraktım.

Öykü de resim veya şiir gibi yalana izin vermez. Yazdıklarınızda samimiyet yoksa okuyucu başlarken sıkılıp bırakır.

Öykülerinizi ne kadar zaman diliminde yaratıyorsunuz?

Hiç belli olmuyor. 15 yıl kafamda dolaştırıp nasıl yazsam dediğim ve sonunda yazdığım öyküm de var, iki günde yazıp çok beğenilen, hatta ödül alan öykümde.

Bazı öyküleriniz İngilizceye çevrildi. Onları okuyan İngilizlerin biz göçmenlere bakış açısı değişti mi derseniz?

Bilmem okuyana bağlı birazda. Neredeyse ayda 2-3 intiharın yaşadığı bir toplum ile tanışmak için küçük bir fırsat.

Kitaptaki diğer öyküleriniz de İngilizceye çevrilecek mi?
Ben bütün göçmen öykülerimin çevrilmesini istiyorum. Çünkü içinde yaşadığımız toplumda yabancı konumundan çıkabilmek için kendimizi açmamız yani onlara anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.

Etkilendiğiniz bir yazar var mı?
Olmaz mı? Örneğin Orhan Kemal beni hep etkilemiştir. Ödül aldığım bir öyküm; ‘Orhan Kemal etkisi var’ diye eleştirilmişti. Yılmaz Odabaşı’ndan tutunda, Mehmet Başaran, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yaşar Kemal, Nazlı Eray, Adalet Ağaoglu, Murathan Mungan ve yenilerden İhsan Oktay gibi birçok yazarı severek okuyorum.

Yeni projeleriniz neler?
Öykü yazmaya devam ediyorum. Ayrıca kitaptaki iki öykümün senaryosunu yazıyorum.

http://www.avrupagazete.com/avrupa.aspgID=6286

17.1.2008’de Avrupa Gazetesinde yayımlandı.

&&&&&

Yazar Dursaliye Şahan: Yargıtay, Sıla Dizisinde ‘İntihal’i Onadı

19 Eylül 201312:18

Yazar Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla’ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onanığını söyledi.

Yazar Dursaliye Şahan, ‘çocuk gelinlere’ yönelik olarak yazdığı öykünün ‘Sıla‘ dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirildiğinin Yargıtay tarafından onandığını söyledi.
Şahan yaşadığı Londra‘da DHA muhabiri ile görüştü. İstanbul 1′inci Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nin Senarist Levent Kazak, Prof.Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’ten oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinin görüşlerine dayanarak verdiği karar ardından dizi yapımcılarının kararı Yargıtay‘a götürdüğünü belirten Şahan, şöyle dedi:
“Ben projemi çocuk gelinler için sinema projesi olarak hazırlamıştım. İnternetten bularak gönderdiğim firma 79 bölümlük ‘Sıla‘ dizini yaptı. Başlangıçta 2 ay birlikte çalıştık sonra bana projeyi yapmayacaklarını söylediler. Ben de o sırada yurt dışına çıkmıştım. Dizinin bitme aşamasında haberim oldu. Sonra da mahkemeye gittim. Yerel mahkemeyi kazım. Karşı tarafYargıtay‘a gitti. Gerekçeli karar çıktı ve Yargıtay da eser hırsızlığını affetmedi ve intihal olduğu kararını verdi.”
Bugne kadar 3 yıl mahkeme, 2 yıl Yargıtay olmak üzere toplam 5 yıl süren dava sonucu yapımcı firmanın tazminat ödemeye mahkum edildiğini söyleyen Şahan, şöyle devam etti:
“Burada önemli olan telif ihlalinin yani eser hırsızlığının tek 1 lira ile de olsa cezalırılmış olmasıdır. Bu alınan tazminattan daha önemlidir. Onların kazıkları yanında benim aldığım tazminat çok küçük kalıyor. Yazarların çoğu mahkemeye gitmiyor zira mahkeme masraf işi. Çocuk gelinler için, 3 yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem; gönderdiğim yapımcı firma tarafından benden izinsiz dizi haline getirildiğini çok geç öğrendim. İstanbul 1′inci Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde açtığım telif davasında mahkeme, yapımcı firmayı maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. Yargıtay kararı onadı. Şu a bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Bazen insanlar özellikle de yazmaktan uzak olanların; bir kağıt, bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzında bir yaklaşımları oluyor. Oysa sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız çok yorulmak zorundasınız. Eser yazarın çocuğu gibi oluyor. Kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. İntihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü olsa gerek. Benim için öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini kabullenemezdim elbette. Şu a bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekranda görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, yaşasın telif yasası dedim. Avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım.”
Dava sürecinde eserin öyküsünün kendisine ait olduğunu kanıtlamada zorluk çekmediğini ifade eden Şahan, ortada basılmış bir öykü, noter onayı, firma ile yapılmış e-mail yazışmaları bulunduğunu söyledi. Mahkeme masrafı olarak 50 bin lira harcadığına dikkat çeken 200 bin lira civarında alacağı tazminatın değil, kazığı davanın önemli olduğunu söyledi. Şahan, “Burada telif ihlalinin yani eser hırsızlığının tek 1 lira ile de olsa cezalandırılmış olmasıdır. Bu alınan tazminattan daha önemlidir. Onların kazıkları yanında benim aldığım tazminat çok küçük kalıyor. Yazarların çoğu mahkemeye gitmiyor zira mahkeme masraf işi” dedi.

Kolajlar Kapak Res. (18)Dursaliye Şahan kimdir?

Yazar Dursaliye Şahan gençlik yıllarında başladığı yazın yaşamını kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ile sürdürdü. Londra‘da gazetecilik yaptığı yıllarda yazdığı ‘Döndü’ adındaki tiyatro oyunu sahnelendi. Son yıllarda sinema öyküleri yazan Şahan ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte bant karikatürler hazırlıyor. Yazarın Türkçe yayımlanmış üç öykü kitabının yanında birçok öyküsü İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlı. Çocuk, engelli ve yetişkinlere yönelik yazı ve kısa film öykü atölyeleri düzenleyen Şahan çok sayıda öykü ödülü aldı. Yayımlanmış Eserleri şöyle:

Öykü: Londra‘dan Bir Kadın Döndü (1998 Kültür Bakanlığı), Fakir Cennet (2007 Crea Yayınları), Hikaye Hırsızı (2011 Layla Yayınları)
Karikatür: Zabit Londra‘da (2011 Layla Yayınları)
Düzenleme: Yahya Kanbolat anısına öykü ödülleri kitabı (2009)
Ödülleri: 2012 Hikaye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü 2010 Mimarlık Öyküleri Yarışmasında Okunmaya Değer Öykü (Nevbahar Hanımın Evi) 2007 AfyonKocatepe Öykü Yarışmasında ‘Alev’ adlı öyküsüyle mansiyon. 2007 Tarık Buğra Öykü Yarışmasında yayımlanmaya değer öykü (Alev.) 2006 Holla Türk Evi, Hikaye Yarışması ikincilik ödülü. (Sakine) 2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü Yarışması Mansiyon (2068′de Bir Aşk Hikayesi.) 2006 Anafilya Öykü Yarışmasında derece (Kırro.) 2006 Edebiyat Dünyası Öykü Yarışmasında ikincilik (Çay Şekeri.) 2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Yarışması ikincilik (Takıntılı Kadın.) 2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü Yarışması Mansiyon (Parmaklar.) 2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Yarışması İngiltere Birinciliği (Parmaklar.) 1998 Halk Evleri Öykü Yarışması Türkiye 2.ncisi (Döndü.) 1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Kale) 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öyküleri Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Parmaklar.) 1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü Yarışması Mansiyon (Leo.) 1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Yarışması birincilik (Aynı.) – Londra

Yayımlanmış Eserleri:

Öykü: Hikâye Hırsızı (2011 Layla Yayınları)

Öykü: Fakir Cennet (2007 Crea Yayınları)

Karikatür: Zabit Londra’da (2011 Layla Yayınları)

Atölye: Ve Tanrı Aşkı Yarattı (Color Yayınları)

Öykü: Londra’dan Bir Kadın Döndü (1998 Kültür Bakanlığı)

Atölye: Asi’den Taşan Öyküler (Ürün Yayınları)

Atölye: Uçan Halı (Antakya / Hatay Belediyesi Çocuklar için Sosyal Sorumluluk Projesi)

Düzenleme: Yahya Kanbolat anısına öykü ödülleri kitabı (2009)

Ödülleri:

2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü
2010 Mimarlık Öyküleri Yarışmasında Okunmaya Değer Öykü (Nevbahar Hanımın Evi)

2007 Afyon Kocatepe Öykü Yarışmasında ‘Alev’ adlı öyküsüyle mansiyon.
2007 Tarık Buğra Öykü Yarışmasında yayımlanmaya değer öykü (Alev.)
2006 Holla Türk Evi, Hikaye Yarışması ikincilik ödülü. (Sakine)

2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü Yarışması Mansiyon (2068′de Bir Aşk Hikayesi.)
2006 Anafilya Öykü Yarışmasında derece (Kırro.)
2006 Edebiyat Dünyası Öykü Yarışmasında ikincilik (Çay Şekeri.)
2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Yarışması ikincilik (Takıntılı Kadın.)
2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü Yarışması Mansiyon (Parmaklar.)
2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Yarışması İngiltere Birinciliği (Parmaklar.)
1998 Halk Evleri Öykü Yarışması Türkiye 2.ncisi (Döndü.)
1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Kale)

1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öyküleri Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Parmaklar.)
1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü Yarışması Mansiyon (Leo.)
1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Yarışması birincilik (Aynı.)

SILA DİZİSİ’NİN GERÇEK KAHRAMANI DURSALİYE ŞAHAN HABEREVET’E KONUŞTU
SILA DİZİSİ’NİN GERÇEK KAHRAMANI DURSALİYE ŞAHAN HABEREVET’E KONUŞTU

Gösterimde olduğu dönemde ATV’ye zirve yaptıran Sıla adlı dizinin ghikayesisnin intihal yani çalıntı olduğu mahkeme kararıyla belgelendi. gHikayesnin sahibi olarak ödül alan Gül Oğuz sessizliğe bürünürken Mahkeme kararı ile ‘Sıla’nın gerçek sahibi olduğunu ispatlayan Dursaliye Şahan Haberevet’e konuştu…

Bedava fikir dönemi bitti

Yazarlar eser hırsızlığına karşı ayaklı.
Ünlü töre dizisi Sıla’nın hikayesi çalıntı çıkınca yazarlar ayaklı.
Kadın Yazarlar Derneği, İlesam ve SENDER’in de aralarında
bulunduğu bir çok meslek kuruluşu ve derneğin önderliğinde
yazarlar, Cağaloğlu’ndaki Gazeteciler Cemiyeti Lokali’nde toplanma kararı aldı.
17 Eylül Cumartesi günü saat 13-15 arası toplanacak olan yazarlar,
sanatçılar ve sanat severler basın toplantısıile intihalin önüne geçecek
önlemleri konuşacak.
Yazar Dürsaliye gahan ve Most Yapım arasında süren üç yıllık telif davası
bitti ama yazarlar Bakanlığı harekete geçirmek için öneri paketi hazırlığına başladı.
Fikri Mülkiyet Haklarının geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapan yazarlar kanalların da yapımcılardan özgün eser taahhüdü istemelerini talep ediyor.
Tarih: 17 Eylül 2011 Cumartesi
Saat: 13-15
Yer: Gazeteciler Cemiyeti Lokali (Türkocağı Cad. No: 1/A Cağaloğlu – İstanbul)

Başrolleri Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt tarafından paylaşılan dizinin, kendisinin yazdığı Hikaye Hırsızı kitabındaki “Güvercin” adlı öyküden ve Most Yapım’a gönderdiği dizi projesinden yola çıkarak hazırlığını belirten Dürsaliye gahan şunları söyledi:
“Londra’daydım. Arkadaşlar Sıla adlı diziden bahsetti ve bu filmin hikayesinin benim hikayeme çok benzediğini söyledi. Önce buna ihtimal vermedim. Derken, iki yıl sonra bir başka yapımcı benden proje istedi. Ben Güvercin’i gönderdim. Arayıp bu hikayenin Sıla olarak gösterime girdiğini söylediler. gaşırdım. Ve hemen Sıla’nın yapımcısı Most yapımı aradım. Beni tanımadıklarını söyleyince, ben de kendimi mahkeme yoluyla hatırlattım!.. Kazığım tazminatın miktarından çok, mahkeme kararının sanatçının emeğine saygı bilincinin yerleşmesine katkı sağlaması önemli.”

BU GELİŞME SANATA VE EMEĞE SAYGI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ!..

Dursaliye gahan haberevet’e gönderdiği metinde ise şu değerlendirmelere yer veriliyor:

Üç yıldır sürmekte olan bir telif davası sonuçlandı.

Bu davalardan edindiğimiz deneyimlerle anladık ki; fikri mülkiyet hakları yasasının bazı maddeleri eksik ve işlerliği henüz oturmamış.

Yazarlar olarak bizlerin, haklarımızı ve eserlerimizi koruyabilmek için yasanın geliştirilmesine katkı sağlamamız gerektiğini düşünüyoruz.

Gelin, fikir emekçileri olarak küçük ama önemli bir konudan başlayalım:

“Özgün eser taahhüdü” nün hayata geçmesi için ilk adımı atalım.

Zaten Kültür Bakanlığı sunulan bütün projelerde yazarlardan “özgün eser taahhüdü” istiyor.

Biz de; yapımcı firmaların çalıştıkları kanallara ve diğer kurumlara sundukları projelerde “özgün eser taahhüdü” vermeleri yönünde bakanlığa ve gerekli mercilere öneri götürelim.

Basın bildirisinin altına adınızı yazmanız, ilk adımın atılmasını sağlayacak, yasanın bir maddesinin lehimize değişmesine yol açacaktır.

&&&

İLGİLİ HABER

Sıla dizisi ile ilgili telif davası sonuçlıMustafa Oğuz ve Faruk Bayhan’ın yapımcılığını üstlendiği, 2006–2008 yıllarında ATV’ de 79 bölüm oynayan Sıla dizisi ile ilgili, Dursaliye gahan’ın yapımcı firma aleyhine açtığı telif davası, İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde sonuçlandı.

Cansu Dere’nin ve Mehmet Akif Alakurt’un başrollerini paylaştığı Sıla dizisi oynadığı yıllarda reyting rekorları kırmış; yönetmeni Gül Oğuz’a kadın hakları savunucusu olarak da ün getirmişti.
Mahkemenin tayin ettiği, Senarist Levent Kazak, Profesör Dr Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’ten oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti; hazırladıkları rapor ile davaya neden olan dizi projesinin, yapımcı firmanın kaydettiği gibi ünlü yönetmen Gül Oğuz’a ait olmadığını; Yazar Dürsaliye gahan’ın Hikâye Hırsızı kitabındaki ‘Güvercin’adlı öyküsünden yola çıkarak hazırladığı ve Most Yapım’a gönderdiği dizi projesinden, intihal yoluyla gerçekleştirildiğini saptamıştır.
Avukat Kamil Tekin Sürek ve Avukat Sera Kadıgil’in savunduğu davanın son duruşmasında Mahkeme sunulan kanıtları da göz önüne alarak bilirkişi raporu doğrultusunda Most Yapım’ı ve Gül Oğuz’u; eser sahibi Dürsaliye gahan’a maddi-manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiştir.
Biz aşağıda ismi bulunan sivil toplum örgütleri, meslek birlikleri, yazarlar, sanatçılar ve sanat severler olarak ülkemizdeki yazın ve fikir emekçileri ile birlikte tüm sanatçıların haklarının korunması yönünde, RTÜK, resmi kurumlar ve Kültür Bakanlığı başta olmak üzere, özellikle yazılı ve görsel medyanın gerekli hassasiyeti göstererek fikir sömürüsüne müsamaha göstermemelerini talep ediyoruz.
TRT’nin ve özel kanalların yapım şirketleri ile gerçekleştirdikleri dizi projelerinde veya benzer işanlaşmalarında; “özgün eser taahhüdü” koşulunu uygulayarak bu konudaki ihtilafların önlenmesine katkı sağlamalarını ve eser hırsızlığına karşı alınan önlemlerin desteklenmesini bekliyoruz.
Her çağdaş toplumda olduğu gibi ülkemizde de bilginin, sanatın ve yaratıcılığın hak ettiği değeri bulacağıinancı ile Kültür Bakanlığımızın duyurumuzu dikkate alacağını umuyoruz;

Sıla dizisinin çalıntı olduğunu Yargıtay da onadı…

KENDİMİ MAHKEME KARARI İLE HATIRLATTIM!

KYD (Kadın Yazarlar Derneği)
SİNEBİR (Sinema Eserleri Sahibi Meslek Birliği)
SinemaTek
SENDER (Senaristler Derneği)
İLESAM(Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği)
Canlırmacılar Meslek Birliği Girişimi
Aalen Antakya Kültür Derneği
Avrasya Kentsel Kalkınma Derneği
FATAL( For the Advancement of Turkish-speaking Arts Literature / Aydın Mehmet Ali.)
CADENCES (European University of Cyprus / Aydın Mehmet Ali)
SGAK (Sürgünde Güney Azerbeycan Kalem)

Ayla Kutlu (Yazar)
Ahmet Ümit (Yazar)
Gülseren Engin (yazar)
Yusuf Recepoğlu (Tiyatro Yönetmeni)
Selçuk Akman (Senarist)
Nalan Büker (Yönetmen)
Ahmet İnam (Yazar)
Setenay Özbek (Yazar)
Oya Uslu (yazar)
Fergun Özelli (Yazar çevirmen)
Mehmet Ali Solak (Gazeteci)
Oya Tekin (Gazeteci-Yazar)
Nur Ersen (Yazar)
gebnem Pişkin (Yazar)
Zübeyde Seven Turan (gair Yazar)
Edip Polat (Yazar)
Setanay Özbek (Yazar)
Orhan Miroğlu (Yazar)

Abir Zaki (Yazar)
Nalan Yılmaz (Yazar)
Buket Akkaya (Yazar)
Mine Ömer (Yazar)
Sedef Erken (Avukat)
Meltem U. Ruscuklu (Yazar)
Vicdan Doğan (Aktivist)

Neşe gaha (İş kadını)
İrfan O.Hatipoğlu (Akademisyen-Yazar)
M. Çetin Kalkan (gair)
Av Ayşe Miçoğulları
Mehmet Atilay Turabi (gair-Yazar)
Nurhan Sağlar (Yazar)
Seval Karataş

Ayşe Delioğulları (gair)
Aydın Mehmet Ali (Editör – Sosyolog)
Kerim Dönmez (Eleştirmen-Edebiyatçı)
Duran Yaşar (Edebiyatçı)
Hatice Elveren Peköz (Yazar Senarist)

Hülya Tozlu (Yazar)
Fatma Çetin Kabadayı (Eğitmen-Yazar)
Suha Kıyak (Çevirmen-Yazar)
Zeynep Alanç (AraştırmacıYazar – Senarist)
Esra Odman İyier (Yazar)
Atay Sözer (Yazar-Senarist, Karikatürist)
Dr Muhsin Boz (Enfeksiyon HastalıklarıUzmanı-Yazar)
Fevzi Yavuz (Edebiyat Öğretmeni)
Filiz Demir (Yazar)
Semih Bulgur (Karikatürist-Yazar)
Ahmet Kanbolat (Genel Müdür)
İsmihan İpek (Stilist)
Nazım Mert (Ressam)
givan Balcı (Ressam)
Umut Kart (Edebiyat Öğretmeni)
Nevra Çağlayan (Sunucu-Yazar)
Nevin Konuk (Yazar)
Aysen Kaypak (Yazar)
Yücel Ünlü (Yönetmen)
Kamile Yılmaz (Yazar)
Nihat Ziyalan (Yazar)
Tuncer Cücenoğlu (Oyun Yazarı)
Mehmet Sadık KIRIMLI (gair-Yazar)
Serap Gökalp (Senarist-Yazar)
Aysel Korkut (Eğitimci-yazar)
Esra Ünal (Edebiyat öğretmeni– Yazar)
Selamet Bağcı (Edebiyat öğretmeni – Yazar)
Seçkin Yaşar (Senarist, Sinebir Üyesi)
Gönül Uğurlu (Proje Danışmanı)
Mehmet Ali Çolak
Sevim Habib
Süleyman Sayman Kaynarca
Ali Ekber Erdoğan (Edebiyat öğretmeni-Yazar)
Yılmaz Onay (Yazar-Yönetmen)
Arzu(Alır)Demir (Yazar)
Reyhan Yıldız (Yazar)
Hüseyin Yurttaş ((Yazar)
Asuman Susam (gair)
ALİ EKBER ATAg (gair, ressam)
Turan Parlak (Yazar-Çevirmen)
Gülser Han Akkaş (Yazar)
Namık Kuyumcu (gair-Yazar)
Hakan Sürsel (Yazar)
Derya Derin (Sender – Senarist)
İbrahim Tığ(Gazeteci-gair-Yazar)
Pakize Küçük (Yazar)
Arjen Ari (Yazar)
Ergün Veren (Yazar)
Recaigeyoğlu (Yazar-Kütüphaneci)
T.Ayhan Çıkın
Haluk Işık (Yazar-Yönetmen)
Han Göksel
Eşref Karadağ (Yazar)
Aslı Durak (Yazar-gair)
Haşim Hüsrevşahi (Yazar-gair-Çevirmen)
Selah Özakın(Tiyatrocu – gair – Yazar)
Uğur Pişmanlık (Gazeteci-Yazar Yayın Yönetmeni)
Hatice Elveren Peköz (Senarist Yazar)
Emre Caner (Yazar)
Derya Derin (gair)
Ozan Telli (gair)
Sedef Kemir (Yazar)
Sergül Vural (gair)
Sabahattin Çetin (Senarist –Yapımcı)
Faik Akçay (Yazar)
Ergün Veren (Yazar)
Ayfer Tuzcu Ünsal (Gazeteci-Yazar)
Bülent Tekin
Rıfat Kaya (gair Yazar)
Döndü Türker (Yüksek İnşaat Mühendisi)

Kaynak: HaberEvet.Com

http://www.yaziatolyesi.com

Dostlukla
Arzu İmseytoğlu:
0534 527 8487

Saygılarımızla..

&&&

Uygulamalı Sinema Dersleri

Uygulamalı Sinema Dersleri (Başlıyor)Hayal Etmekle Kalmayın, Hikayenizi Kağıda Dökmeyi Öğrenin!Her zaman anlatacak iyi bir hikayeniz olduğunu düşünüyor ve bunu çevrenizdekilerle paylaşmak istiyorsanız,…

Birbirinden değerli yönetmen, senarist, görüntü yönetmeni ve eğitmen olabilirsiniz.Sinema sanatının yurtiçi ve yurtdışında gelişimini sağlayacak filmler yapmak ve yapılmasına aracılık etmek, sinema sanatının sistematik bir biçimde teknik ve teorik açıdan gelişmesini, kitlelere yaygınlaşmasını devamlılığını kılmak ve en önemlisi  duygu ve düşüncelerinizi sinemaya aktararak, toplumsal duyarlılığın arttırılmasını, kültürel geçmişine sadık, sorumluluk sahibi, özgür ve özgün yeni yönetmen, görüntü yönetmeni, eğitmen, senarist ve sinema yazarları yetiştirmektir…

Herkes Kendi Senaryosunu Yazar

Kendi Senaryonu yaz

Avukat kendi evini korumak ve soydurtmak için güvenlik şirketinden bir ekip kiralar. Ancak güvenlik şirketi ekibindeki adamlar avukatı tanımamaktadır. (Avukatın evini soydurma sebebi evin kasasında bulunan ve onu ipe götürecek bir belgedir. Bu belgenin avukatta olduğunu başka güçler bilirler ve ondan alarak avukatın sonunu hazırlamak isterler. Evin soyulmasıyla belge ortadan yok olacaktır.) Soygunun yapılacağı akşam avukat ve yanındaki adamlar villaya doğru yol alırken evi koruyan adamlar yılbaşı gecesi olduğundan evde alem yaparlar. Avukat ve adamları eve girerler ve çatışma başlar. Güvenlik ekibindeki adamlar ölür. Avukat ve yanındakiler soygunu gerçekleştirir. Evden çıkmak üzereyken iç odaların birinden gelen bir kadın çığlığı bizim adamın motivasyonunu değiştirir. Bizim adam odaya girdiğinde yerde dansöz kıyafetlerini, yatağın üzerinde ise, çıplak bir genç kadının elleri ve gözleri bağlı şekilde feryat ettiğini görür. Bizim adam ve saf kızı yanlarında götürme taraftarıdır. Diğerleriyse bu duruma karşıdır. Tartışma sırasında silahlar çekilir. Saf silahını önce bizim adama sonra avukata doğrultur. Sonuçta kızın gözleri kapalı kalmak kaydıyla yanlarına alma kararına varırlar. Kızın üzerine buldukları kırmızı bir paçavrayı atarak evden çıkarlar. Karlar üzerinde ilerleyerek araca binmiş ve bir oyuncak fabrikasına sığınırlar. ( Karanlık üzerinde dikkat çeken bir oyuncak … ) Adamımız sabah uyandığında kızı safın elleri arasında boğulmuş vaziyette bulur. Saf adam elleri arasında boğulan kızı görünce aparlarla birlikte kızının öldüğü sahneyi anımsar ve önce titreyerek olağandışı hareketler yapar sonra da olayın gerçekliğini anlayarak feryat etmeye başlar. Avukatın ihbarı üzerine fabrika polisler tarafından basılır.( İhbar anı muammadır, seyirci bunu görmez.) Çatışmada saf vurulur. Adamımız safı bırakma konusunda ikilem yaşar.

Safın söylediği son söz ve adamımıza verdiği fotoğraf doğrultusunda bizim adam kadınlar kentine yönelir.( Burada saf adama bağlantı kurulacak bir saat verebilir.)

Öneriler( Tartışılacak)

Kadınlar kentinin gizli patronu avukattır.

Soyulan evin salonunda devasa bir saat motifi vardır.( Önseme verebilir mig)

Kadınlar kentindeki saat motifi, minyatür halinde avukatın evinin gizli bir bölümünde yer teşkil edip, safın kızı o bölümde tutulmaktadır.

Seçeneklerden biri de o bölmenin salonun duvar saati şeklinde olmasıdır. Veya o duvar saatinden kızın olduğu odaya bir yol açılmaktadır.( Bu durumda safın kızı saatin içinde gözleri bağlı bir şekilde tutulur.)

Kadınlar kenti saatinde ulaşım tramvayla yapılmaktadır. Saatin etrafında ring atarak ilerler. Ve 12 durağı vardır.

Safın ilk sahnede sorusunu bilemediği bilmece avukat tarafından  kendisine sorulur ve  adamımız bilmeceden yola çıkarak safın kızını bulur.  Bu bilmece saat ile ilgili olabilir.

&&&

Cevaplanması gereken sorular

Saf ve avukat arasındaki bağlantı nedir?

Avukatın yok etmesi gereken   hayati belgesi nedir?

Avukat adamımızı neden seçer?

Adamımız aşk yaşayacağı kadın ile avukat arasındaki bağ nedir, kadının motivasyonu yaşayacağı aşk karşısında değişecek midir?

Bizim adamımızın gizli güçleri var mıdır?

Polis şefi avukatın peşinde olduğu için adamımızın yerini bildiği halde onu yakalamayıp, adamımız üzerinden avukata ulaşabilir mi?

Polis şefi avukatın yok etmesini gerektiren belgenin peşinde midirg Bu sayede polis şefi diğer büyük güçlere ulaşabilir mi?

&&&&&

Dursaliye ŞAHAN

www.evrensel.net

Seneler ve seneler öncesi, Merdivenköy İlkokulundayız. Öğretmenimiz Meliha hanım. Din dersindeyiz. Hangi duaydı hatırlamıyorum ama kısa bir duayı 42 öğrenci sırayla okuyoruz.

Sınıfımızda bir gayri Müslüm var. Aleko. Sıra Aleko’ya gelince okuma kesildi. Ne okurum diyor Aleko ne de okumam. Başını önüne eğmiş, susuyor. Çocuk aklı işte, sıra arkadaşı durmadan dürtüyor. Hadi Aleko demek istiyor. Aleko istifini bozmuyor. Öğretmen yerinden kalktı tak tak (hep yüksek –topuklu giyerdi) yanına geldi. Çok kızdığı zamanlardaki gibi kaşlarını çattı. Kitabı önüne doğru itti. Aleko kıpkırmızı. Öğretmen bir daha itti. Aleko kalktı sınıftan çıktı. O sessiz, sakin Aleko’nun o gün gösterdiği cesarete hâlâ şaşarım.

Neyse Aleko konusu uzun. Şimdi gelelim bugüne.

Star Tv’debir program: Melek. Popüler konuk bir din adamı. Fatih Çıtlak.

Çıtlak giyimi ve duruşu ile bir hocadan çok holding patronlarına benziyor. (Elbette bu hata ya da kusur değil. Tanımayanlar biraz gözünün önüne getirsin diye söylüyorum.)

Program canlı yayın yapıyor. Telefonda bir konuk soruyor.

“Hocam ben olacakları önceden rüyamda görüyorum. Bundan nasıl kurtulabilirim?”

(Çocukluğumdan bu yana insan üstü bir yeteneğim olmasını hep istemişimdir ama maalesef.) Stüdyodaki izleyici konuklar ve Melek hanım haliyle biraz şaşkın.

“Hocam ne dersiniz. Böyle bir şey olabilir mi?”

El cevap: “Evet, bazen olacaklar bizlere önceden ayan olabilir. Bu tür rüya görenler vardır. Hatta bir şey daha söyleyeceğim. Bunu iyi dinleyin. İnanmayacaksınız ama; gayri Müslümler bile görebilir.”

Elimde kaşık; ‘Anaaa!’ durumunda acaba daha ne söyleyecek diye bekliyorum.

Stüdyoda onca izleyiciden ve programı sunan aslında bir tiyatrocu olan Melek Baykal’dan şöyle bir soru bekliyorum.

“Niye ki hocam? Dünyadaki 7 milyar nüfusun sadece yüzde 23’ü Müslüman. Yani geri kalan milyarlarca insan rüya görme yeteneğinden yoksun mu ki, bize ayan oluyor da onlara ayan olamıyor?”

Kapattım kalktım. Böyle bir yazı yazmaya da niyetim yoktu aslında.

Birkaç gün geçti. Gazetelerde bir haber. Murat Bardakçı program sırasında kendisine mesaj atan bir izleyicisine kızınca epey bir giydirmiş. Ne geri zekalılığı kalmış, ne salaklığı.

Neymiş efendim? Seyirci demiş ki, “O fonda çaldığın müzik Ermeni müziği. Onu niye çalıyorsun?”

Bardakçı hızını alamamış son cümlesini patlatmış.

“Niye Kim Kardashian’ın koca kıçını seyrediyorsunuz? O da Ermeni. Her gün onu seyrediyorsunuz.”

Kim Kardashian benim de dikkatimi çeken bir ikoncan. Kendisini ayrı bir gözle izliyorum. Doğrusu Ermeni olduğunu da Bardakçı’dan öğrenmiş oldum.

Bu güne kadar alıştığımız ölçülerin dışında bir ikoncan olması bana göre manidar. Ama önce Murat Bardakçı’ya öncelikle şunları söylemek istiyorum.

1. Okuyucu, izleyici, seyirci Kim Kardashian’ı arayıp bulmuyor. Doğrudur medya her gün en az bir adet Kardashian pozunu servis ediyor. O abartılı popoyu özellikle öne çıkararak üstelik.

2. Çünkü Kim Kardashian, Ermeni kadını olduğu için değil, belli bir kesime ikoncan olarak sunulmaktadır. Tüketimden uzaklaşan obez kesime karşı kapitalist sistemin bulduğu yeni bir can simididir. Kocası ile birlikteki görevi bu. İri, kilolu ama güzel, bakımlı ve haliyle arzulanan bir kadın imajı veriyor. İşe yaramasaydı bu kadar süre medya onu manşetlerin hemen yanındaki sağ üst köşeden inatla burnumuza sokmazdı.

3. Hal böyleyken biçare medya mağdurlarını Kardashian’ın poposunu seyrettiği için suçlamak büyük haksızlık diye düşünüyorum.

Bu arka arkaya sıraladığım olayların birbiri ile ne alakası var diyeceksiniz? En hafif deyimi ile üçü de düşmanlık tohumu ekmektedir. Geri kalanını size bırakıyorum.

www.evrensel.net
Etiketler: Murat Bardakçı, Ermeni, Kim Kardashian, Dursaliye Şahan

http://www.evrensel.net/…/9…/murat-bardakci-ve-popo-meselesi

Yazı Atölyesi & Dursaliye Şahan Gazeteci Yazar'ın fotoğrafı.
Yazı Atölyesi & Dursaliye Şahan Gazeteci Yazar'ın fotoğrafı.
&&&&

Seçilmişler ülkesinde sanat ödülleri (Dursaliye Şahan)

Cuma, 19 Eylül 2014 11:29

Ödül tartışması başlayınca birçok sanatçı dudak büker.

Hatta şunu da duyabilirsiniz “Sanat, sanat içindir, gerçek sanatçı ödül kabul etmez?”

Sanki başka bir gezegende yaşıyor yayınevlerinden, dağıtımcılardan, gözlerinin biri kapalı eleştirmenlerden, güdümlü okuyucudan bihaber sanırsınız.

Taylan Kara daha fazla dayanamamış olmalı ki Orhan Kemal Ödülünün arkasından ülkemizdeki sanat ödüllerinin veriliş biçimini yazdı. Konunun vahametini çarşaf gibi ortaya serdi ama başta meslek dernekleri, örneğin Yazarlar Sendikası olmak üzere çıt çıkmadı.

Taylan Kara Türkiye’deki edebiyat ödüllerindeki jüri üyelerinin kısa bir istatistiğini çıkarmış.

2013 yılında 23 edebiyat ödülünün jürisine katılan isimler aşağıdaki gibi çıkmış.
Doğan Hızlan: 12 kez
Hilmi Yavuz: 5 kez
Cevat Çapan: 4 kez
Egemen Berköz: 4 kez
Metin Celâl: 4 kez
Refik Durbaş: 4 kez
Cemil Kavukçu, Enver Ercan, Eray Canberk, Faruk Şüyün, Nursel Duruel, Selim İleri, Semih Gümüş, Turgay Fişekçi, Turhan Günay ve Ülkü Tamer isimleri ise 3’er kez ödül jürisinde yer almıştır.

Rekoru açık ara elinde tutan Doğan Hızlan’ın seçici kurulunda bulunduğu edebiyat ödüllerinden bazıları şunlar:
*Behçet Necatigil Şiir Ödülü
*Sait Faik Hikaye Armağanı
*Sedat Simavi Edebiyat Ödülü
*Yunus Nadi Şiir Ödülü
*Haldun Taner Öykü Ödülü
*Erdal Öz Edebiyat Ödülü (2010 yılına kadar)
*Behçet Aysan Şiir Ödülü
*Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü
*Altın Portakal Şiir Ödülü
*Dünya Kitap Ödülü
*Attila İlhan Şiir Ödülü
*Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü
*Metin Altıok Şiir Ödülü

Bu arada bir dipnot olarak söylemekte yarar var herhalde arkeoloji, kent mimarisi, resim, moda tasarımı, heykel, tiyatro, sinema, Türk halk müziği ve fotoğraf dallarında verilen Aydın Doğan ödüllerine Doğan Hızlan’ın katılması adeta gelenekselleşmiş.

Düşünebiliyor musunuz 12 edebiyat ödülünün ve diğer sayısını bilemediğimiz sanat yarışmalarının jürisinde bulunmak nasıl bir yüktür? Sadece toplantılara katılmak bile hayli zaman alır.

Aslında ben bu fedakarlığı hep merak etmişimdir. Taylan Kara’dan bile önce fark etmiş olabilirim çünkü Doğan Hızlan’ın jürisi olduğu bütün edebiyat ödüllerine katılmış bir yazarım.

Olayı şahsımda ve Doğan Hızlan da kişiselleştirmeden konuya dönüyorum. Zira şahsım söz konusu olduğunda birileri çıkıp ‘yarışmayı kazanamamıştır’ diyebilir ki haklı, çünkü ben 20’nin üzerinde öykü ödülü almış bir yazarım ama birinciliğim sadece iki tane ve Doğan Hızlan’ın jürisi bulunduğu hiçbir yarışmayı da kazanamadım.

Doğan Hızlan’ın üzerinde yoğunlaşacak olursak da ‘biyonik adam’ saptamasında bulunmaktan başka çaremiz kalmayacak gibi görünüyor.

Taylan Kara daha sonra Ulusal Kanal’da Sadık Albayrak’ın sunduğu Edebiyat Cephesinde Cengiz Gündoğdu ile birlikte konuk oldu. Türkiye’deki sanat ödüllerini yaklaşık bir saat tartıştılar.

Oğluna ödül verenden tutunda hiç eser görmeden ‘seçilmişlere’ ödül dağıtan jürilerimiz tabiri caizse nev-i şahsına münhasır.

Binlerce sayfayı okuduğunu varsaydığımız jüriler bizim kafamızdaki jüri normları ile uymuyor.
Sistem danışıklı dövüş gidiyor.

Bu danışıklı dövüşün içi de kalabalık elbet. Yayınevleri, medya, cemaat, hükümet, sanat mafyası ve hatta CIA bile var. (Şu CIA’nin burnunu sokmadığı neresi var acaba?!)

Konuya noktayı koyan Taylan Kara ve Cengiz Gündoğdu’nun konuşmaları fısıltı gazetesinde kulaktan kulağa dolaştı ama yukarıda da söylediğim gibi Gün Zileli dışında destekler bir beyanata rastlayamadım. Asıl konuşması gerekenlerden çıt yok.

Bu arada bir yazar olarak şunu da kendi adıma söylemek istiyorum. İlki ortaokul yıllarıma dayanan bunca yıl biriktirdiğim ödüllerim benim için çok kıymetli. Bir ülkede elbette sanat ödüllendirilmeli, sanatçı takdir edilmeli.

Ne yazık ki Taylan Kara’nın iddiası gerçeği yansıtıyor. Önemli yarışmaların tamamı, hatta bazı küçük yarışmaların birincilikleri önceden belirlenen isimlere verilmektedir.

Sayın Cengiz Gündoğdu ise programda “Bir yarışmada bir tane ödül olur. İkincilik, üçüncülük olmaz,” dedi.

Her sabah güzel bir öykü okuyarak güne başlama alışkanlığım var. Yıllardır bu böyle. Birbirinden güzel o kadar çok öykü okudum ki, bunlar yarışmak üzere aynı anda karşıma gelseydi 77.nci ödül bile çıkardı diye düşünüyorum.

Programda Bakanlığın Edebiyat Destekleri de kısaca gündeme geldi ki bu da yeterince tartışılmıyor. “Yazar böyle bir desteği kabul etmemelidir. Bakanlık yazmak için destekte bulunmaz, olsa olsa yazmamaları için yazarları destekler,” dedi Gündoğdu.

Buna da katılmıyorum. Yazmak isteyip de ekonomik kaygılar yüzünden zaman ayıramayan yazarlar ne olacak? Unutmayın Soma faciasında kaybedilen madenciler arasında öğretmenler bile vardı.

Ayrıca destekler Bakanın şahsi hesabından değil, milletin ödediği vergilerden o da okyanustaki bir damla ölçüsü ile veriliyor.

Elbette bir devlet sanatçısını maddi manevi desteklemelidir. Ülkemizde bu güne kadar sanata ve sanatçıya hak ettiği destek verilmediği için belki yadırganıyor. Destekler sürmeli. Şeffaf ve adil olarak tabii ki artarak sürmeli.

Son olarak Sayın Doğan Hızlan’ın fedakarlıktan vaz geçip, jüri üyeliğine ara vermesini diliyorum.

dursaliye@gmail.com

&&&&&

Herkes Kendi Senaryosunu Yazar

Ntten Alıntı

 

 

DUYURU

Yazı Atölyesi Sitamizde, Görsel Sanatın dalı olan yazınsal ve görsel yazım tekniği ile ilgili senaryo derslerimiz başlıyor.

Sinema, Dizi, Kısa Reklam Filmi Yazım Tekniği vb bilgiler yer alacaktır.

Sinema, senaryo yazmaya ilgi duyanlar, sayfamızı ziyaret edebilir, Senaryo yazım konusunda, senaryo yazım dersleri, tekniği ile ilgili bazı duyuru ve bilgileri “Yazı Atölyesi” sayfamızdan takip edebilirler.

http://www.yaziatolyesi.org/administrator/index.php

Dursaliye Şahan  (Senarist)

&&&&

DURSALİYE ŞAHAN

SANATÇILAR

DURSALİYE ŞAHANsair-kapilari-300x215

Edebiyat öyküleri, film öyküleri ve senaryo yazarı olan Şahan; halen Birgün Gazetesi’ne röportajlar yapmakta, ayrıca Londra’da yayımlanmakta olan Avrupa gazetesi için haftalık karikatür bandı hazırlamaktadır.

Dürsaliye Şahan; Londra’da yaşadığı dönemlerde birçok yazı ve senaryo atölyesine, çocuk eğitim gruplarına katılmış, hikayeleri İngilizce’ye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlanmıştır.

1998 yılında Halkevleri Öykü Yarışmasında Türkiye ikincisi olan sanatçının çalışmaları Kültür Bakanlığı sponsorluğunda kitap olarak bastırılmıştır.

FPA(The Foreign Pres Association) ve Exiled Writers Ink üyesidir.

Katıldığı seminerler ve atölye çalışmaları :

  • 2001-2002 Jennifer Langer ve Nathalie Teitler’in düzenlediği yazı atölyesinde öykü yazma teknikleri
  • 2002 Nathalie Teitler’den özel öykü kurgu dersleri
  • 1998 Molly Belamy’den özel tiyatro yazarlığı dersleri
  • 1996 Walthamstow Adult Education Script Writer (diyalog yazma) kursu
  • 1995 Hackney Council ‘writing for children.’ (Çocuklar İçin Hikaye Yazma)

Katıldığı etkinlikler :

  • 1994 Chingford Green Church children’s reading group (oyun ve masal grubu yöneticisi)
  • 1993 Londra’da Bir Nasreddin Hoca etkinliği
  • 1991 NBA Film’in sosyal servis için hazırladığı filmde oyunculuk
  • 1991 British Council sponsorluğunda Molly Belamy Tiyatrosunda ‘Döndü’ adlı oyunu yazıp oynamak.
  • 1990 Londra Halk Evi Amatör Tiyatro Grubunda oyunculuk.
  • 1989-1989 Londra Türk Radyosunda sanatçılarla söyleşi programı.

Aldığı Ödüller :

  • 2007 Afyon Kocatepe Öykü Yarışmasında mansiyon
  • 2007 Tarık Buğra Öykü Yarışmasında derece>
  • 2006 Hollanda Türk Evi, Hikaye Yarışması ikincilik ödülü>
  • 2006 KASİAD (Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği) Öykü Yarışması Mansiyon>
  • 2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Yarışması ikincilik>
  • 2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü Yarışması Mansiyon
  • 2004 SBS Radyosu (Avustralya) Öykü Yarışması İngiltere Birinciliği
  • 1998 Halk Evleri Öykü Yarışması Türkiye 3.ncüsü
  • 1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği
  • 1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öyküleri Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği
  • 1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü Yarışması Mansiyon
  • 1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Orta Öğretim Hikaye Yarışması Türkiye 1.nciliği

&&&&

Seçenekler Stil
  #126-09-2013, 01:01
cropped-resim-124.jpg
Sıla Dizisi Hikayesi Dursaliye Şahan’a Ait Olan Yazar Sessizliğini DHA Ajansına BozduSıla dizisine çalıntı suçlaması

Dursaliye Şahan DSessizliğini DHA Ajansına Bozdu

Dosya no: 2008/233 İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi
yargıtay karar no: Yargıtay 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
28.6.2013 tarih / 2013-13684 sayılı onama kararı

Çalıntı hikâye ile efsane dizi yaratan yapımcı Yazar Dursaliye Şahan’a tazminat ödedi.

Yargıtay eser hırsızlığını affetmedi
Sıla dizisinin Yazar Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı

Haber
Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, Sıla dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.

İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi 200 bin TL tazminat ödemeye mahkum etti.

Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti.

İntihalin hikayesi

Yazar Dursaliye Şahan’ın çocuk gelinlere dikkat çekmek için hazırladığı ve Most Yapım’a sunduğu projesi, kısa sürede hayata geçerek ekranlarda fırtına gibi esmişti.

Dizinin oynadığı yıllarda yurt dışında yaşayan Dursaliye Şahan, eserinin kullanıldığını iki yıl sonra fark ederek İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde dava açmıştı.

Mahkeme bilirkişi raporu almak üzere; Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’i görevlendirdi. 26 sayfalık bilirkişi raporunda Sıla’nın öyküsünün ve projesinin firmanın söylediği gibi Gül Oğuz’a değil Dursaliye Şahan’a ait olduğu konusunda görüş birliğine vardılar.

Mahkeme bilirkişi raporuna dayanarak intihale, yani çalıntı esere karşılık Dursaliye Şahan’a bekleme faizi ile birlikte 200 bin TL maddi manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Ancak yapımcı firma ve Gül Oğuz kararı temyiz ederek 2011 yılında Yargıtay’a baş vurdu. Ankara Yargıtay Dairesi 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi duruşmaya davet ettiği tarafları ayrı ayrı dinledi.

Gül Oğuz’un; “Adımın önüne hırsız kelimesinin gelmesi ağırıma gidiyor” diyerek başladığı savunmasına karşılık mahkeme heyeti Dursaliye Şahan’dan süreç ile ilgili bilgiler aldı.

Şahan’ın yayımlanmış olan öyküsü, notere tasdik ettirdiği projesi ve yapımcı firmaya giden elektronik postalar kanıt olarak kabul edildi.

Beş kişiden oluşan Yargıtay üyeleri intihali affetmeyerek oy birliği ile mahkeme kararını Yazar Dursaliye Şahan’ın lehine onayarak Most Yapım ve Gül Oğuz’u maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Dursaliye Şahan Yargıtay kararından sonra duygularını ve yaşadıklarını dile getiren kısa bir açıklama yaptı. “Çocuk gelinler için, üç yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem ne yazık ki iznim olmadan kullanıldı. Beş yıl süren davanın sonucunda bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Özellikle yazmaktan uzak olan insanların; bir kağıt bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzındaki yaklaşımları etik değil. Yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız yorulmak zorundasınız. Kaldı ki kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü intihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü. Benim için de elbette öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini elbette kabullenemezdim. Şu anda bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekranda görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, var olsun telif yasası dedim. Alınan tazminatın bedeli önemli değil. Bir lira da olsa intihalin cezalandırılması önemli. Davamdaki başarılı çalışmalarından dolayı avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım.”

Dursaliye Şahan kimdir

Yazar Dursaliye Şahan çocuk hikayeleri ile başladığı yazın hayatını kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ile sürdürdü. Londra’da gazetecilik yaptığı yıllarda yazdığı ‘Döndü’ adındaki tiyatro oyunu sahnelendi. Son yıllarda sinema öyküleri yazan Şahan ayrıca Karikatürist Semih Bulgur ile birlikte bant karikatürler hazırlıyor.

Yazarın Türkçe yayımlanmış üç öykü kitabının yanında birçok öyküsü İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlandı.

Çocuklara, engellilere ve yetişkinlere yaratıcı yazı ve kısa film öykü atölyeleri düzenleyen Şahan çok sayıda öykü ödülü aldı.

Yayımlanmış Eserleri:
Öykü: Hikâye Hırsızı (2011 Layla Yayınları)
Öykü: Fakir Cennet (2007 Crea Yayınları)
Karikatür: Zabit Londra’da (2011 Layla Yayınları)
Atölye: Ve Tanrı Aşkı Yarattı (Color Yayınları)
Öykü: Londra’dan Bir Kadın Döndü (1998 Kültür Bakanlığı)
Atölye: Asi’den Taşan Öyküler (Ürün Yayınları)
Atölye: Uçan Halı (Antakya / Hatay Belediyesi Çocuklar için Sosyal Sorumluluk Projesi)
Düzenleme: Yahya Kanbolat anısına öykü ödülleri kitabı (2009)

Ödülleri:
2012 Hikâye Hırsızı öykü kitabına; Abdullah Baştürk 2012 İşçi Edebiyatı ödülü
2010 Mimarlık Öyküleri Yarışmasında Okunmaya Değer Öykü (Nevbahar Hanımın Evi)
2007 Afyon Kocatepe Öykü Yarışmasında ‘Alev’ adlı öyküsüyle mansiyon.
2007 Tarık Buğra Öykü Yarışmasında yayımlanmaya değer öykü (Alev.)
2006 Hollanda Türk Evi, Hikaye Yarışması ikincilik ödülü. (Sakine)
2006 KASİAD(Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve inc. Dern.) Öykü Yarışması Mansiyon (2068’de Bir Aşk Hikayesi.)
2006 Anafilya Öykü Yarışmasında derece (Kırro.)
2006 Edebiyat Dünyası Öykü Yarışmasında ikincilik (Çay Şekeri.)
2005 CullTurkey Okuma Kulübü Öykü Yarışması ikincilik (Takıntılı Kadın.)
2005 SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) Öykü Yarışması Mansiyon (Parmaklar.)
2004 SBS Radyosu Avustralya Öykü Yarışması İngiltere Birinciliği (Parmaklar.)
1998 Halk Evleri Öykü Yarışması Türkiye 2.ncisi (Döndü.)
1996 Toplum Postası Türkçe Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Kale)
1995 İmece Kadın Derneği Kadın Öyküleri Hikaye Yarışması İngiltere birinciliği (Parmaklar.)
1987 Güneş Gazetesi Türkiye Öykü Yarışması Mansiyon (Leo.)
1972 Hayvanları Koruma Cemiyeti Türkiye Orta Öğretim Hikaye Yarışması birincilik (Aynı.)

NOT: haber detayı olarak mahkeme bilgileri:
Dosya no: 2008/233 İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi
yargıtay karar no: Yargıtay 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
28.6.2013 tarih / 2013-13684 sayılı onama kararı

Yargıtay intihal kararını onadı
Sıla dizisinin Yazar Dursaliye Şahan’ın Güvercin adlı eserinden çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı. Gül Oğuz ve Most Yapım; Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum edildi. Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, Sıla dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti. (KÜLTÜR SERVİSİ)

Kaynak: DHA / Faruk Zabcı

Kaynak: Oda Tv
http://www.odatv.com/n.php?n=sila-di…asi-2309131200

://www.kadinhaberleri.com/ozel-haberler/basbakanin-bakan-kilici-tokatlama-olayi-bu-kitapta-mi-yaziyor-h12739.html
BU GELİ?ME SANATA VE EME?E SAYGI AÇISINDAN ÇOK ÖNEMLİ!..

Dursaliye ?ahan haberevet’e gönderdiği metinde ise şu değerlendirmelere yer veriliyor:

Üç yıldır sürmekte olan bir telif davası sonuçlandı.

Bu davalardan edindiğimiz deneyimlerle anladık ki; fikri mülkiyet hakları yasasının bazı maddeleri eksik ve işlerliği henüz oturmamış.

Yazarlar olarak bizlerin, haklarımızı ve eserlerimizi koruyabilmek için yasanın geliştirilmesine katkı sağlamamız gerektiğini düşünüyoruz.

Gelin, fikir emekçileri olarak küçük ama önemli bir konudan başlayalım:

“Özgün eser taahhüdü” nün hayata geçmesi için ilk adımı atalım.

Zaten Kültür Bakanlığı sunulan bütün projelerde yazarlardan “özgün eser taahhüdü” istiyor.

Biz de; yapımcı firmaların çalıştıkları kanallara ve diğer kurumlara sundukları projelerde “özgün eser taahhüdü” vermeleri yönünde bakanlığa ve gerekli mercilere öneri götürelim.

Basın bildirisinin altına adınızı yazmanız, ilk adımın atılmasını sağlayacak, yasanın bir maddesinin lehimize değişmesine yol açacaktır.
http://www.yaziatolyesi.com/ 
İLGİLİ HABER
Sıla dizisi ile ilgili telif davası sonuçlandıMustafa Oğuz ve Faruk Bayhan’ın yapımcılığını üstlendiği, 2006–2008 yıllarında ATV’ de 79 bölüm oynayan Sıla dizisi ile ilgili, Dursaliye ?ahan’ın yapımcı firma aleyhine açtığı telif davası, İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde sonuçlandı.

Cansu Dere’nin ve Mehmet Akif Alakurt’un başrollerini paylaştığı Sıla dizisi oynadığı yıllarda reyting rekorları kırmış; yönetmeni Gül Oğuz’a kadın hakları savunucusu olarak da ün getirmişti.
Mahkemenin tayin ettiği, Senarist Levent Kazak, Profesör Dr Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’ten oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti; hazırladıkları rapor ile davaya neden olan dizi projesinin, yapımcı firmanın kaydettiği gibi ünlü yönetmen Gül Oğuz’a ait olmadığını; Yazar Dürsaliye ?ahan’ın Hikâye Hırsızı kitabındaki ‘Güvercin’adlı öyküsünden yola çıkarak hazırladığı ve Most Yapım’a gönderdiği dizi projesinden, intihal yoluyla gerçekleştirildiğini saptamıştır.
Avukat Kamil Tekin Sürek ve Avukat Sera Kadıgil’in savunduğu davanın son duruşmasında Mahkeme sunulan kanıtları da göz önüne alarak bilirkişi raporu doğrultusunda Most Yapım’ı ve Gül Oğuz’u; eser sahibi Dürsaliye ?ahan’a maddi-manevi tazminat ödemeye mahkûm etmiştir.
Biz aşağıda ismi bulunan sivil toplum örgütleri, meslek birlikleri, yazarlar, sanatçılar ve sanat severler olarak ülkemizdeki yazın ve fikir emekçileri ile birlikte tüm sanatçıların haklarının korunması yönünde, RTÜK, resmi kurumlar ve Kültür Bakanlığı başta olmak üzere, özellikle yazılı ve görsel medyanın gerekli hassasiyeti göstererek fikir sömürüsüne müsamaha göstermemelerini talep ediyoruz.
TRT’nin ve özel kanalların yapım şirketleri ile gerçekleştirdikleri dizi projelerinde veya benzer işanlaşmalarında; “özgün eser taahhüdü” koşulunu uygulayarak bu konudaki ihtilafların önlenmesine katkı sağlamalarını ve eser hırsızlığına karşı alınan önlemlerin desteklenmesini bekliyoruz.
Her çağdaş toplumda olduğu gibi ülkemizde de bilginin, sanatın ve yaratıcılığın hak ettiği değeri bulacağıinancı ile Kültür Bakanlığımızın duyurumuzu dikkate alacağını umuyoruz.
Saygılarımızla;

&&&&

IMG_0093Röportaj: Dürsaliye Şahan  – Mayıs 2009

İsrafil’in Aynası 

Bazı kitapları sadece ismini sevdiğim için alıyorum. Elimde değil bu. Çok sevdiğim isimleri bir kenara kaydettiğim de oluyor. Bu güne kadar en sevdiğim kitap ismi “Bekle Dedim Gölgeye.”

İsrafil’in Aynası’nı gördüğümde de böyle bir isim takıntısı oldu. Son on yıldır “cennet” kavramına takmış durumdayım ya; “İsrafil” de oralardan bir yerden gibi geldi. Evde yığınla kitap var. Kendime yasak da koymuşum; evdekiler bitmeden kitap almak yok. Kapak da çok çekici. İçinde gizemli bir şey olduğunu hissettiriyor. Sonuç yine aynı. Aldım, eve getirdim, her zamanki gibi kütüphaneye attım. En az altı ay bekleyecek. Siz deyin prensip, ben diyeyim alışkanlık, yeni aldığım kitabı kütüphaneye sıkıştırmadan önce şöyle bir karıştırırım. Nedir ne değildir gibi. Hani yemeğin tadına bakmak gibi. Gelişigüzel ortalardan bir sayfa açtım, ne kadar geçti bilmiyorum. Kızım seslenmeye başladı. “Anne benim bale kıyafetlerim nerede?” Sırası mı şimdi?

Kızımı yolculayıp, tekrar koltuğa oturdum.

İsrafil’in Aynası bir türlü kütüphanemin raflarına kurulamadı. İkinci gün akşam bitti. Şimdi Neriman okuyor. Geçen sabah erkenden aramış; “acaba bu yazılanlar doğru mu” diyor. Ben nereden bileyim? “Yazarına sormak gerek” dedi. Aklıma aşağıdaki sorular geldi. İtiraf edeyim; daha itinalı bir röportaj olmasını isterdim. Kitap hak ediyor.

Röportaj: Dürsaliye Şahan

Şebnem Hanım ben her öykünün ve her romanın başlamadan önce bir hikayesi olduğunu düşünüyorum ve bunun da yazarında saklı kaldığına inanıyorum. Size de İsrafil’in Aynası’nı yazmanıza neden olan o hikayeyi sorsak ne dersiniz?

Şebnem Pişkin: Haklısınız, hikayeleri hazırlayan bir hikaye daha oluyor ki bu da sadece yazarın bilgisinde ve duygularında kalıyor. Ben İsrafil’in Aynası’nda içimde hissettiğim, farklı bir yaşamı kurguladım. Başlangıcı kafamda çakan bir ışık gibiydi de diyebilirim.

Vahiy gibi dersem abartmış olabilir miyim? 

Hatırladığım şeyler var. Bazen okuduğum bir cümleden, bazense gözüme takılan bir görüntüden bu “hatırladığım” şeyler kafamda ışık gibi çakıyor. Bir gün ortaya çıksam ve “ben ezelde geçen şeyleri hatırlıyorum” desem çok doğal olarak insanların tepkisi “bu kişi aklını kaçırmış” olacaktı. Öyle yapmadım, hatırladıklarımı bir kurgu içinde sundum. O zaman bana “hayal gücü geniş bir yazar” dediler. Sanırım bu, deli denmesinden daha iyidir.

İsrafil’in Aynası’ndaki atmosfer oldukça mistik. Yaşamınızda böyle bir benzerlik var mı? 

Hayatımda hiç dergaha gitmedim. Bu anlamda kitabın genel atmosferiyle şu anda yaşadığım hayatın atmosferi aslında birbiriyle örtüşmüyor diyebilirim.

İsrafil’in Aynası’ndaki mesajınız nedir?

Hepimiz bir arayış içindeyiz. Günün getirdikleriyle, işle güçle okulla sevgiliyle kendimizi oyalamaya çalışıyoruz ama kendimizle baş başa kaldığımızda içinde bulunduğumuz o boşluk hissini tüm varlığımızla hissediyoruz. Ama bunu genellikle yadsıma yoluna gidiyoruz. “İsrafil’in Aynası”nda bizi korkutan bu boşluk hissiyle, bu arayışımızla yüzleşelim istedim. Kendimizi, yaşamı, varlığı, yokluğu, sevgiyi ve Aşk’ı sorgulamaktan korkmayalım. Özellikle Aşk yaşamın özüyken bu kavramın içini boşaltmayalım. Derin düşünmekten korkmayalım. Biraz “neden” diye “nasıl” diye sormanın zamanıdır artık diye düşünüyorum.

İsrafil’in Aynası’ndaki aşk kavramı biraz ilahi aşk gibi tanımlanmış, yanılıyor muyum?

İlahi aşk her şeyi içine alan bir aşktır. Yani tasavvufta geçen ismi ile söylersek ilahi aşk Küllî olandır. Diğer tüm aşklar, mesela sevgilimize duyduğumuz aşk ise Külli olanın bir parçasıdır, yani cüz’idir. Parçadan bütüne ulaşmak mümkün olduğu gibi bütünden parçaya ulaşmak da mümkündür. Aşk, bir denizdir. Her zerresi insana denizin bütünü hakkında bir fikir verecektir.

Şimdi size hiç aşık oldunuz mu desem sanki pot kırmış gibi olacağımı hissediyorum. 

Ben hep “aşk”halinde olduğumu hissediyorum. Ama bir insana bu hissi duydum mu, işte bu sorunun yanıtını gerçekten bilmiyorum.

Peki kendinizi hayata bakışınızı nasıl tanımlıyorsunuz? 

Dünya yaşamını uzun bir yolun küçücük bir bölümü olarak görüyorum. Aşık Veysel’in dediği gibi “iki kapılı bir handa, uzun ince bir yoldayız, gidiyoruz gündüz gece”. Ama bu hanın kapısından çıktığımızda aslında hiç bitmeyen bir yolculukta olduğumuzu göreceğiz gibime geliyor. Her birimiz bir diğeri için yol gösterici fenerler gibiyiz. Ne kadar çok ışık verirsek hem kendimiz için hem de diğerleri için yolu o kadar aydınlatmış oluruz. Işığımızın derecesi ise bilgimiz ve sevgimiz oranında artacaktır.

Şu anda üzerinde çalıştığınız bir projeniz var mı? 

Yazımını tamamladığım “40” isimli bir çalışmam var. Kırk rakamının sırlarından yola çıktığım fantastik bir roman oldu. Onun dışında ikinci kitabım Tuğra’nın İngilizce’ye çevrilme projesi var. Bir de tüm bunların dışında kitaplarımın senaryolaştırılıp beyaz perdeye sunulması yönünde girişimlerim devam ediyor. 

Neden yazıyorsunuz? Yazma eyleminizi üç cümle ile özetleyin desem bana neler söyleyebilirsiniz?  

Söz uçar yazı kalır derler. Sözlerim uçmasın, kalsın diye yazıyorum. Hayatın rutin akışı içinde duyduğum bir cümle, gözüme takılan bir obje ya da herhangi bir kavram beni dürtüyor, zihnimde kelimeler uçuşmaya başlıyor ve klavyenin başına oturduğum anda bir piyanistin piyano tuşlarına dokunup müziğini çalması gibi aklımda uçuşanları harflere döküyorum ve yazıyorum… 

Bir yazar olarak kendinizi nasıl yorumluyorsunuz? Ya da nerede görüyorsunuz?

Kendimi yazar olarak henüz yolun çok başında görüyorum. Ama çokkitap yazayım, çok eserim olsun derdinde değilim. Sadece yazılması gerekeni yazayım derdindeyim. Ve yazılması gereken çok şey var, bunu da biliyorum.

İsrafil’in Aynası’nı yazmanız ne kadar sürdü? 

Kısa sürede yazan yazar mı daha makbuldur, yoksa bir roman üzerinde senelerce çalışan yazar mı bilmiyorum ama  “İsrafil’in Aynası” nın yazımı çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşti diyebilirim. Ama bazı bölümleri, mesela Safiye’nin mektupları ve kitabın giriş bölümü daha önceden yazılmıştı. Bu bölümleri kitabın akışı içine ekledim.

Etkilendiğiniz yazarlar kimler? 

Yazılarım ve hayata bakışım üzerinde en büyük etkiyi Mevlana’dan aldığımı söylemeliyim. Az sözle çok şey anlatan derin cümleleri beni fevkalade etkiliyor. Günümüz yazarlarından İskender Pala’nın bilgisinden ve yazılarından etkileniyorum. Ayrıca Halil Cibran’ın şiirlerine de tutkunum.

Diğer kadın yazarlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Neden bilmem; tanınmış kadın yazarlarımız yeni yetişen genç yazarlara pek destek vermiyorlar. Pek çoğu ile tanışmak için girişimlerim oldu. Ulaşmaya çalıştım, ancak yanıt alamadım. Halkın içinde görünüp, halkın bir türlü ulaşamadığı kişiler olabilmek sanırım ayrı bir hüner gerektiriyor.

İlk kitabınız Tuğra’nın İngilizce’ye çevrilmesi ile ilgili proje devam ediyor sanıyorum. Belki de kitabınız bir anda on binlerce Amerikalıya ulaşacak.  Ne düşünüyorsunuz? 

Tuğra basılmak üzere Amerika’daki bir yayın kuruluşu olan Foremost Ires tarafından kabul edildi. Ama önce Kültür Bakanlığının TEDA Projesi kapsamına alınması gerekiyor. Bu gerçekleşirse Tuğra Amerika piyasasında  “The Imperial Monogram” adıyla yayınlanacak. Binlerce Amerikalıya ulaşmak konusu bana çok ironik geliyor. “Tuğra” Türk medyasında yeterince yer bulamamışken Amerikalıların ilgi göstermesi beni düşündürüyor. Neden kendi değerlerimizi hep başkalarına kaptırırız ve neden elimizdekilerin değerini Avrupa takdir etmeden evvel bir türlü anlamayız?

Yayınevi ile nasıl buluştunuz? Yani teklif onlardan mı size geldi? 

İkinci kitabım için GOA Yayıneviyle görüşmüştüm. Onlardan cevap beklerken Crea Yayınevi sahibi Mehmet Bey’le tanıştım. Yaklaşık bir hafta arayla hem GOA hem de Crea yayınevi Tuğra’yı basmak istediklerini söylediler. Önce GOA’ya söz verdiğim için Tuğra GOA Yayınevinden çıktı. Bir sonraki kitabım “İsrafil’in Aynası” ise Crea Yayın grubunun yeni markası olan Astrea’dan yayınlandı. Böylece şimdiki yayınevim olan Crea Grubuyla yollarımız kesişmiş oldu.

Hep söylenen bir şey var. Roman, öykü ve şiir okunmuyor. Siz ne düşünüyorsunuz? 

Çok okuyan bir millet olmadık hiç, sanırım hâla da değiliz. Yeni yetişen genç nesilin okumaktan keyif almadıklarını görüyorum. Okumak yerine internette gezinmek, TV seyretmek, playstation oynamak daha cazip geliyor. Ama böyle bir kesim var diye sayıları az da olsa okuyan kesimi yok saymak doğru olmaz. Kitabın yerini hiçbir şey tutamaz. Nasılsa her insanın hayatının bir döneminde mutlaka kitapla yolu kesişecektir diye düşünüyorum.

İnternet yaşamı sizi bir yazar olarak nasıl etkiliyor? 

İnternetten çok faydalanıyorum. Yazarken elimin altında internetin olması işimi çok kolaylaştırıyor. Çünkü ben araştırarak yazan bir yazarım. Ayrıca internet vasıtasıyla okuyuculardan pek çok geri dönüş alabiliyorum. Bu da beni yazmak için daha çok motive ediyor.

Günümüzde onlarca kitabı olup ünlenmemiş yazarlar var ki bunlar çoğunlukta öte taraftan birkaç yıl içinde ünlenen yazarlar da var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Maalesef niteliğe değil niceliğe önem veren bir toplumuz. İçindekinden çok ambalajına göre değer biçiyoruz. Medyada en çok kimin ismi duyulmuşsa en iyisi odur deyip modayı takip eder gibi onu takip ediyoruz. Bu edebiyat dünyasında da böyle. Oysa ödüllü yazar en iyi yazar demek değildir. Eğer çok okuyan bir toplum olsaydık “iyi”lerle “iyiymiş gibi ilan edilenler” arasındaki farkı kendi kendimize ayırt edebilirdik.

Genç bir yazarsınız. İlerleyen yıllarda da hep roman üzerine mi çalışacaksınız? 

Sinema çok ilgimi çekiyor. Gençler okumaktan ziyade seyretmeyi seviyorlar. O zaman yazdıklarımı senaryolaştırabilir ve insanlara görsel yollarla ulaşmayı deneyebilirim.

Son yıllarda sufizm ve Mevlana konuları yazarların ilgisini çekiyor bu İslamcı yaklaşımın son yıllardaki siyasi değişimle bir ilgisi var mı? 

Mutlaka vardır. Bu noktada her ne kadar siyasi nedenlerle sufizmle ve Mevlana ile ilgilenilmesi beni rahatsız etse de sebepten ziyade sonuca bakarsak bu memnun edici bir gelişmedir diyebiliriz. Sebep ne olursa olsun unutulmuş değerlerimizi tekrar hatırlamanın bize uzun vadede getirisi olacağına inanıyorum.

Dünya hızlı bir değişimin içinde. Hatta din olgusunun da hızla değiştiğine inanıyorum. Kuantum Fiziğine ilginin bile biraz da bu boşalan yerin neden olduğunu düşünüyorum. Siz ne dersiniz? 

Bilginin kaynağı Batı dünyası olunca o bilgiye daha çok itibar ediyoruz. Tasavvuf olgusu yüzyıllardır “kendini bilmek” kavramından bahsederken Kuantum bilgisi bize bu düşünceyi sununca bize daha cazip geliyor. Kuantumu referans alarak tasavvufa dönüp bakıyoruz, ve sonra “ha evet zaten tasavvuf da tam olarak bunu diyordu” diyoruz. Ben yine de buna bile şükrediyorum, bizi bilgiye götürsün de ister tasavvufla götürsün, isterse kuantumla diyorum.

Bu söyleşi Avrupa Gazetesi’nden alınmıştır.

indigo dergisi  Facebook’ta: http://facebook.com/indigofan

&&&

Dursaliye Şahan – Yazarın kitapları

Sadece stoktakileri göster |  Ürün Göster:
10
20
30
40
50
100
Sırala:
Yeniden eskiye
Eskiden yeniye
İsme göre artan (A->Z)
İsme göre azalan (Z->A)
Fiyata göre azalan
Fiyata göre artan
Çok satanlar üstte
İlişkiye göre
 images (1)
  • Ve Tanrı Aşkı Yarattı kitap özeti

    .. Ya aşk olmasaydı Alev Öksüz Sağaltıcı, Ayda Bercis Kırbeci, Ayten Storry, Bircan Ünver, Dürsaliye Şahin, Esra Ünal, Fatma Çetin Kabadayı, Gülnaz Kavvas, Hatice Elveren Peköz, İkbal Kaynar, İlnur Bektaş, Leyla Fidanay, Necla Karataş, Nevra Çağlayan, Nurhan Sağlar, Oya Tekin, Sevim Bergin Salmanoğlu, Sevim Yunus Habip, Sibel Unur Özdemir, Süha Kayık, Süreyya Köle, Şahnaz Yılmaz, Zeynep Alanç’ın Dünya Sevgililer ve Öykü Gününe Özel Aşk Hikâyeleri’nin bulunduğu muhteşem bir kitap.

    Ve Tanrı Aşkı Yarattı

    %20

&&&&

Gül Oğuz ve Most Yapım; Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum edildi…

21.09.2013 Cumartesi, 11:30 | 2911 kez okundu

Başrollerini Cansu Dere ve Mehmet Akif Alakurt’un paylaştığı, “Sıla” dizisinin çalıntı olduğu Yargıtay tarafından da onandı.İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi’nde beş yıl süren dava Gül Oğuz ve Most Yapım’ı Yazar Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Gül Oğuz’a ödül getiren dizi; oynadığı yıllarda reyting rekorları kırarak vergi rekortmenleri listesine girmiş, ayrıca satıldığı çok sayıda ülkede de beğeni ile izlenmişti.

İntihalin hikayesi

Yazar Dursaliye Şahan’ın çocuk gelinlere dikkat çekmek için hazırladığı ve Most Yapım’a sunduğu projesi, kısa sürede hayata geçerek ekranlarda fırtına gibi esmişti.

Dizinin oynadığı yıllarda yurt dışında yaşayan Dursaliye Şahan eserinin kullanıldığını iki yıl sonra fark ederek İstanbul 1.Fikri Sınai Haklar Mahkemesinde dava açmıştı.

Mahkeme bilirkişi raporu almak üzere; Senarist Levent Kazak, Profesör Dr. Mustafa Özkan ve Hukuk Doçenti İlhan Yiğit’i görevlendirdi. 26 sayfalık bilirkişi raporunda Sıla’nın öyküsünün ve projesinin firmanın söylediği gibi Gül Oğuz’a değil Dursaliye Şahan’a ait olduğu konusunda görüş birliğine vardılar.

Mahkeme bilirkişi raporuna dayanarak intihale yani çalıntı esere karşılık Dursaliye Şahan’a maddi manevi tazminat ödenmesine karar verdi.

Ancak yapımcı firma ve Gül Oğuz kararı temyiz ederek 2011 yılında Yargıtay’a gitmişlerdi. Ankara’daki Yargıtay Dairesi 11. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi duruşmaya davet ettiği tarafları ayrı ayrı dinledi.

Gül Oğuz’un; “Adımın önüne hırsız kelimesinin gelmesi ağırıma gidiyor” diyerek başladığı savunmasına karşılık mahkeme heyeti Dursaliye Şahan’dan süreç ile ilgili bilgiler aldı.

Şahan’ın yayımlanmış olan öyküsü, notere tasdik ettirdiği projesi ve yapımcı firmaya giden elektronik postalar kanıt olarak kabul edildi.

Beş kişiden oluşan Yargıtay üyeleri intihali affetmeyerek oy birliği ile mahkeme kararını Yazar Dursaliye Şahan’ın lehine onayarak Most Yapım ve Gül Oğuz’u maddi manevi tazminat ödemeye mahkum etti.

Dursaliye Şahan Yargıtay kararından sonra duygularını ve yaşadıklarını dile getiren kısa bir açıklama yaptı. “Çocuk gelinler için, üç yıla yayılan bir zaman diliminde hazırladığım sinema projem ne yazık ki iznim olmadan kullanıldı. Beş yıl süren bir davanın sonucunda bir yazın emekçisi olarak telif yasası sayesinde adaletin yerini bulduğunu düşünüyorum. Yazmaktan uzak olan insanların; bir kağıt bir kalem, taş atıp kolları mı yoruldu tarzındaki yaklaşımları etik değil. Yazmak sanıldığı kadar kolay değil. Hele hele iyi bir iş çıkarmak istiyorsanız yorulmak zorundasınız. Kaldı ki kötü bir eser bile yazarına çok kıymetlidir. Bu nedenle de her sanatçının emeğine saygı gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü intihal ile karşılaşmak bir sanatçı için en kötüsü. Benim için de öykülerim çok değerli. Onların benden izinsiz alınıp kullanılmasını, hunharca katledilmesini elbette kabullenemezdim. Şu anda bile kendimi kazanmış gibi hissedemiyorum. Çünkü sonuçta ben hikayemi sinemada veya ekranda görmek için yazmıştım. Mahkemelerde parçalanmış haliyle önüme koyduklarında kendimi morgdan cenaze almış gibi hissettim. Bunu nasıl anlatabilirim ki? Yaşadıklarımdan sonra hep iyi ki hukuk devletinde yaşıyoruz, iyi ki kanun var, yaşasın telif yasası dedim. Alınan tazminatın bedeli önemli değil. Bir lira da olsa intihalin cezalandırılması açısından önemli. Davamdaki başarılı çalışmalarından dolayı avukatlarım Kamil Tekin Sürek’e ve Sera Kadıgil’e minnettarım. Kendilerine teşekkür ediyorum.”

FARUK ZABCI

&&&&&

 

ÖDÜL KAZANAN ÜÇ YAZAR, ÜÇ KİTAP…

DÜRSALİYE ŞAHANDürsaliye Şahan:

Sivas’ın Geyikpınar köyünde doğdu. 4 yaşında ailesi ile birlikte İstanbul’a göç etti.1988 yılında yerleştiği Londra’da kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ve tiyatro oyunu yazdı. Londra’da yerel gazetelerde ve Hürriyet gazetesinde beş yıl muhabirlik ve sayfa sekreterliği yaptı. Türkiye’ye döndüğünde bir süre BirGün gazetesi’ne röportajlar yaptı. Halen Londra’da yayımlanmakta olan Avrupa gazetesi için karikatürist Semih Bulgur ile “Zabit Londra’da” adıyla haftalık bir karikatür bandı hazırlıyor. Kimi öyküleri İngilizceye çevrilerek çeşitli dergilerde ve anonim kitaplarda yayımlandı.1998 yılında Halkevleri Öykü Yarışması’nda ödül alan Londra’dan Bir Kadın Döndü adlı çalışması Kültür Bakanlığı desteğiyle kitap olarak bastırıldı. İkinci kitabı Fakir Cennet, 2007 yılında Crea Yayınları’ndan çıktı. Çok sayıda ödülü var. Çocuklarla öykü atölyeleri düzenliyor. Son yıllarda senaryo çalışmaları da yapıyor. FPA (The Foreign Press Association), Türkiye Yazarlar Sendikası, Kadın Yazarlar Derneği üyesi. Evli ve iki çocuk annesi.

DÜRSALİYE ŞAHAN - HİKAYE HIRSIZI– “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat  tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış:  Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı  çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler…

HÜSEYİN AKYÜZHüseyin Akyüz:

1950 yılında İstanbul’da doğdu. Uzun yıllar işçilik yaptı, DİSK üyesi olarak çeşitli işçi eylemlerine katıldı. İlk öyküsü 1965 yılında Pardonmizah dergisinde yayımlandı. Daha sonraları GösteriVarlıkDönemeç,Yeni OlguOluşumDüşünYaba ÖyküAdam Öykü gibi dergilerde öyküleri, şiirleri ve öykü üstüne kuramsal yazıları yer aldı. 1979 yılında Kültür Bakanlığı’nın açtığı çocuk yapıtları yarışmasında Sevgiyle Anımsamak adlı öykü kitabı başarı ödülü kazandı. Gösteri dergisinin düzenlediği yarışmada bir öyküsü yayımlanmaya değer bulundu. İşçi dünyasından sesler getiren öykülerini topladığı Beyaz Güvercin adlı yapıtına 1982 Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülü verildi. Bu ödülden sonra yazdığı öyküler arasından seçme yaparak hazırladığı Samuray Fırtınası adlı kitabıyla da 1991 yılında Seyhan Belediyesi 3. Kültür Şenliği bünyesinde düzenlenen Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü paylaşan yazarlar arasında yer aldı. Çorlu’da yaşıyor. PEN Yazarlar Derneği üyesi.

ADİL KURTAdil Kurt:

1952 yılında yoksul bir köylü ailesinin çocuğu olarak Adana’nın Kadirli ilçesinde doğdu. İlkokulu güçlükle bitirebildi. Çocukluğunda tarlada çalışmaya başladı. On yaşında çapayla tanıştı. Çukurova’da pamuk toplayıp taş ocaklarında çalıştı. Daha sonra aşçılığa başladı. Yazmak, onun için karşı konulmaz bir tutku, bir sevda. Yaklaşık 35 yıldır yazıyor. İçinden geldiği gibi yazdığını söylüyor. “Çukurova ağzıyla yazıyorum. Yazdıklarımı paylaştığım insanlar bunları beğenince yazma isteğim arttı. Daha önce birçok yarışmaya katıldım. İlk kez ödül alıyorum. Bu benim için büyük bir sevinç, mutluluk kaynağı” diyor. Ödül alan Emeğin Çukurovası adlı kitabındaki öyküler, tümüyle yaşamın içinden damıtılarak yazıya dökülmüş anlatılar.

Ödül verme gerekçeleri:

ADİL KURT - EMEĞİN ÇUKUROVASI– “Emeğin Çukurovası”: Hızla kentleşen ülkemiz içinde artık pek tanımadığımız ırgatlar, çeltik yükleyicileri, briket işçileri, kum ocağı çalışanları, taşçılar, ayrıca kentlerdeki lağım ve inşaat işçileri, hurda toplayıcıları… Karın tokluğuna, hatta ölümüne çalışanların öyküleri… Çukurovalı yoksul kesimin Toroslar’dan günümüze ağan kırsal söz varlıklarıyla çeşitli yönlerden başarıyla anlatılıyor… İşçilerin, yoksulların da bir solukta okuyacağı, doğrudan yüreğe işleyen öyküler…

DÜRSALİYE ŞAHAN - HİKAYE HIRSIZI– “Hikâye Hırsızı”: Erkekler, töreler, cemaat  tarafından ezilen, köylerimizde köle gibi yaşayan ‘ev ve aile işletmesi emekçileri’nin en önemlisi olan kadınlarımız… Sigortası, ücreti, güvencesi, özgürlüğü olmayan, kişiliklerini, özgürlüklerini elde etmeye çalışan / çalışmayan kadınlar, kitapta yedi öyküde süssüz bir dille anlatılmış:  Hizmetçi kadının sigortalı olma çabası… Londra’ya kaçak işçi olarak giden ailelerde kadının, kız çocuklarının durumu, sığınmacı olma çabaları… 2068 yılının makineleşmiş ve “Dünya Büyük Patronlar Hükümet Meclisi” yönetimindeki işyerlerinde, robotlarda bile işini yitirme korkusu, aşırı  çalışmayı özendiren göz boyayıcı ödül düzenekleri, insanca yaşama duyguları ve başkaldırılar… ‘Bunları ben de yazarım’ gibi görünen, son derece anlaşılır, inandırıcı, yeri geldiğinde alaysamalı öyküler…

HÜSEYİN AKYÜZ - YAĞMURDA KUŞ SESLERİ– “Yağmurda Kuş Sesleri”: Kentlerdeki dar gelirli işçi aileleri anlatılıyor… Babaları ölmüş eş ve çocukların iç ezen, felaketlere açılan anısal öyküleri: Çalışan dul kadınların özverili dünyaları… Gurbete giden babasını her gün bekleyen küçük çocuk… Emekçi baba ölünce dağılan aile, kötü yollara düşen kızlar… Üvey babalar… İçkici ve işsiz babaların çocuklarının eve para yetiştirmeye zorunlu yaşamları… Ayrıca, sıkıntılı işyerlerini ferahlatan ehlikeyf bir insan… Hüzünlü, etkili, zaman zaman şiirsi anlatımlarla örülü bu öykülerde, kentlerde yaşama tutunmaya çalışanların dünyaları anlatılıyor…

attila.asut@gmail.com

Çocuk Gelinler Cehennemi Dursaliye Şahan Uçan Süpürge’de Yazdı
Çocuk Gelinler Cehennemi
Sigorta şirketleri üzerinde dönen para o kadar büyük ki; lobisi de o denli güçlü. Yetişkin olmadan cinsel istismara uğrayan binlerce çocuğun üzerinde böyle dönen bir para yok ki. Sonuçta bu çocukları anne babaları evlendiriyor. Dursaliye Şahan yazdı.
Dursaliye Şahan

Uçan Süpürge Haber Merkezi, Hatay
15 Ocak 2014
Türkiye’de ne varg Örneğin DASK var. Zorunlu Deprem Sigortası. Ev alırken veya miras kaldığında bile tapunuzu alabilmek için yaptırmak zorundasınız. Hatta afet sonrası ödeme yapılmayan köy evlerine bile getirilmiş. Üstelik köylerde şehirdeki evlerin beş misli prim alındığı söyleniyor.
Bu sigortadan kaçış yolug
Diyelim ki yeni evinize su veya elektrik bağlatmak istiyorsunuz. Elektrik veya Sular İdaresi sigorta fotokopisini mutlaka dilekçenin altında görmek istiyor. Yani kaçma ihtimali sıfır. Pardon! Bir yolu var aslında. Mülkten vazgeçmek.
Şimdi gelelim şu haberlerde tekerleme haline gelen; çocuk gelinler konusuna.
Çocuk gelinler sıralamasında Türkiye, Avrupa ülkeleri arasında ikinci sırada.
Son olarak 12 yaşında evlendirilip 13′ünde anne olan, ikinci çocuğundan sonra da intihar süsü verilen Kader Ertem’e vah vah dedik. Kesinleşmeden intihar süsü demek basın yasasına göre suç ama bana göre Kader öldürülmediyse de intihara zorlığı kesin. Çünkü 12 yaşında evlendirilmek bir çocukta ancak intihar motivasyonu yaratabilir.
Neyse haberimize dönelim. Biz manşetlerde ne gördükg Askerde olduğunu öğrendiğimiz kocanın ailesi ve geride kalan bebek.
Muhtemelen soruşturmadan önemli bir şey çıkmayacak. Zaten biz de o ara ya unutmuş olacağız ya da yeni bir çocuk gelin hikayesini duyacağız. Kaldı ki; 13 yaşında anne olan kızın kocasını, babasını, annesini hapse atsanız ne olurg Onu gören diğerleri küçük yaşta kızlarını evlendirmekten vaz mı geçeceklerg Asla!
Benim ilk aklıma gelen muhtar oldu. Kader’in yaşadığı o köyün muhtarı neredeg Haberde adı bile geçmiyor. Peki, muhtar ne demektig Sözlük anlamı: “Köy veya mahalle tüzel kişiliğinde yönetimin başında bulunan seçilmiş kişi. Yasaları ve hükümet emirlerini halka duyurur. Köy içinde dirlik ve düzen sağlar. Görevini aksatan muhtarlar vali veya kaymakam tarafından azledilebilir.”
Eeeg 12 yaşında evlendirilen Kader’den muhtarın haberi yok muydug Peki, siz çocuk gelin haberlerinde suçlanan bir muhtar gördünüz mü hiçg Ya imamg Bu çocuklar resmi nikah olamadıkları için imam nikahlarını yine devlete resmi olarak bağlı imamlar kıyar.
Biliyorsunuz muhtarlar ve imamlar da devletten tıkır tıkır maaş alırlar. Bildiğiniz devlet memurları.
Eğer köyündeki bir çocuk gelin vakası nedeniyle bir muhtar suçlansa ve görevinden azledilse, maaşını kaybetse sanıyor musunuz ki diğer bir muhtar başka bir çocuk geline izin verirg
Yani devlet Zorunlu Deprem Sigortası’nda gösterdiği kararlılığı bu konuda gösterse bizim ülkemiz çocuk gelinler cehennemi olabilir miydi dersinizg
Sigorta şirketleri üzerinde dönen para o kadar büyük ki; lobisi de o denli güçlü.
Yetişkin olmadan cinsel istismara uğrayan binlerce çocuğun üzerinde böyle dönen bir para yok ki. Sonuçta bu çocukları anne babaları evlendiriyor. Yani oy kullıranlar evlendiriyor, küçük kızlar oy kullanmıyor ki…
Çocuk işçiler, dilencilik yaptırılan çocuklar, eğitim hakkından alıkonan çocuklar…
Birilerinin parmak hesabında çocukların sırası yok. Bütün mesele bu.
Anahtar muhtarlarda, imamlarda, kaymakamda, valide. Ama onların anahtarı da biliyorsunuz işte… (DŞ/SD)

http://www.ucansupurge.org/turkce/index2.phpgHbr=1389

https://twitter.com/Dursaliye_Sahan?lang=tr

Sosyal Paylaşım : Facebookta Paylaş   Tweetle
YAZI ATÖLYESİ©2014
Yönetim Paneli